Birol Yıldız Hatipoğlu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Edebiyat
  4. ZAMAN DEĞİŞTİ Mİ?

ZAMAN DEĞİŞTİ Mİ?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Öncelikle tüm okurlara Merhaba

Bu benim “Odak Gazatesi”nde ki ilk yazım. Gazetenin Kurucusu ve İmtiyaz sahibi Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci yazar Sayın Ayten Turan hanımefendiye teşekkür ediyorum.

Hepimizin kullanmış olduğu bir terim vardır “Zaman çok değişti” deriz.

Aslında değişen zaman değildir. Zaman kendi döngüsü içerisindeki akışına devam eder. Gün 24 saattir saat 60 dakika, hafta 7 gün, ay 30 gün, yıl 4 mevsim 12 ay ve 365 gün. Gece ve gündüz yine kendi sürecini tamamlayarak birbirlerine devrederler nöbeti. Peki değişen ne o zaman?

Değişen insanlardır. Çağın getirdiği gereksinimler, ihtiyaçların çeşitliliği, sosyo politik ve sosyo ekonomik sorunlar, içinde bulunduğu koşullar insanları değişime itmiştir. Bu değişim bir kültür erezyonunu da beraberinde getirmiştir. “Zamane evladı” ya da “Zamane çocuğu” diye başka bir deyim oluşmuştur. Bundan 50 yıl önce babalarımız, dedelerimiz de o zamanın çocukları ve torunları için bu zamanın evladından hayır çıkmaz derlerdi. 21.yy da da aynı eleştiriler devam etmekte. Bu tamamen jenerasyonlar arasındaki fikir çatışmasından kaynaklanmaktadır. Bir tarafta, gelenekçi, törelerine ve ananelerine bağlı bir nesil, diğer tarafta bunları hiçe sayan bir gençlik. Gelin görünki bu çatışmalardan beslenen odaklar, sizin üstüne titrediğiniz, dantel gibi ilmik ilmik işlediğiniz çocuklarınızı bir anda kendi etkileri altına alabiliyorlar. Bizde bütün suçu ya kadere, ya feleğe, ya da zamana yıkıyoruz. Başımıza her ne gelmişse cehalet belası yüzünden gelmiştir. Cehalet derken; okul okumak, üniversiteler bitirmek, diploma sahibi olmak, doktora yapmak, mastır yapmak, ünvanlar kazanmak cehaleti bitirmiyor. Baktığınızda bu tuzağa onlar da düşüyorlar ve de hiç azımsanmayacak kadar da çoklar. Peki nedir o zaman, insanları ilimden, bilimden, ahlaktan, adaletten koparıp bu karanlığa hapseden, ucunda ışık görünmeyen dönüşü olmayan dehlizlere sokan. “Hiç akıl etmez misiniz, hiç düşünmez misiniz….” Bu ahlaki çöküntünün, bu vicdani yıkımın, bu edebi kayboluşun, bu insani bitişin sorumlusu kim ya da kimlerdir?

Sorumluluk bilincini kaybedenler mi? Görevini hakkıyla icra etmeyenler mi? Görevini kendi menfaatleri doğrultusunda kötüye kullananlar mı? Hakkı olmayanı alanlar mı? Namus abidesi gibi gözüküp namusu pazara çıkanlarmı? Dinden imandan dem vuranlar mı?

Bir suçlu olmalı, bir sebep, bir sorumlu. Bu çarkı çeviren bir el ve bu elin bağlı bulunduğu bir kol, bu kalun bağlı bulunduğu bir gövde, bu gövdeye hükmeden bir akıl. Tabiki bunlara kayıtsız şartsız sorgulamadan biat eden inanan bir okadarda akılsız.

Mahvolan sadece sizin hayatınız değil, bir o kadar da çocuklarınızın geleceğidir. Hiç kimse sizden üstün olamaz. Kendinizi hakir gördüğünüz, biçare gördüğünüz anada, birileri elinde kırbacı, dilinde zehiriyle gelip seni sahiplenecektir. Kimsenin seni sahiplenmesine müsaade etme, edersen onu ağa kendini köle yaparsın. Kendinin bugünleri için, çocuklarının geleceği için, ülkenin bekaası için, hak için, adalet için at üzerindeki ölü toprağını, silkelen dökülsün üstündeki asırlık toz. Uyansın yedi uyurlar.

 Bir kara deliğe doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Sinsi sinsi üzerimize gelen gençliğimizi, geleceğimizi ve ülkemizi tehdit eden unsurları farketmemiz için daha ne olmalı? Daha neleri kaybetmeli ve daha hangi bedelleri ödemeliyiz. Bir insan hem 12 saat çalışıp hemde nasıl aç kalabilir. Bir insan hem 16 yıl okuyup hemde nasıl cahil kalabilir. Yazımın başında da dedim ya, zaman mı değişen, yoksa insanlar mı zamanı değiştiren. Gençliği olmayanın geleceği olmaz. Sahip çıkın gençliğinize. Onursuz insanın namusu olmaz. Sahip çıkın onurunuza, şerefinize. Namus iki bacak arasında değildir. Namus vatandır, namus bayraktır, namus sancaktır, namus topraktır, namus değerlerinizdir, namus ekmektir, namus iştir. Aşınıza, işinize, eşinize, Yurdunuza, lisanınıza, soyunuza, elinize, dilinize, belinize, sahip çıkın.

Güneşli günleriniz

Aydınlık yarınlarınız

Şiir tadında bir ömrünüz olsun

Şair ve Yazar: Birol Yıldız Hatipoğlu.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. 19 Eylül 2024, 10:38

    Kaleminize sağlık hocam gerçekten kendi kendimize sorduğumuz sorulara cevap vermişsiniz okurunuz bol olsun

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!