Erdem Kaya
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Edebiyat
  4. DEĞİŞİM VE YOZLAŞMA

DEĞİŞİM VE YOZLAŞMA

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birkaç arkadaş bir arya gelince konu eski günlere gelir. İçimizden birisi mutlaka “Nerede o eski
günler…” diye geçmişe özlemini dile getirir.
Hani bende bazen geçmişe özlem duymuyor değilim.
Sanki o günleri çok rahat geçirmişiz, hiç borçlanmamış, hiç çalışmamış, hayat pahalılığı yokmuş,
faturalar belimizi bükmemiş, ev kirasını rahat ödemişiz, bakkala kasaba borç yazdırmamış, ihtilaller,
savaşlar olmamış gibi hep eskiye özlem duyan cümleler kurarız. Özellikle 50 yaş üzeri olanlar daha sık
kurar bu cümleyi.
Oysa her dönemin kendisine has zorlukları olur, bu doğanın kanunudur, her gelen gün yeniliklerle
gelir. Çünkü değişim kaçınılmazdır. Önemli olan bizim bu değişime nasıl ayak uydurduğumuzdur.
“Nerede o eski günler,” cümlesini kurmakta asıl sebep yeniçağa ayak uydurmakta çektiğimiz
zorluklardan kaynaklanmaktadır.
Bizler gelenekçi bir toplumuz, geleneklerimizden, örf adetlerimizden taviz vermek istemez,
alışkanlıklarımızdan kolay kolay vazgeçmeyiz. Buda bizim yenidünyaya ayak uydurmamızı zorlaştırır.
Bazen ayak uydurmamak için adeta ayak direriz.
Oysa insanoğlu; istediğinde bulunduğu her ortama en kolay ayak uyduran, en güçlü canlıdır. En zor
şartlarda bile ayakta durmayı, hayatta kalmayı becerebilir. Bulunduğu ortamı kısa sürede kendi yaşam
alanı haline getirebilir.
İyide o zaman nedir bu eski günlere takılıp kalmak?
Bu cümleyi söyleten, geçmişte yaşanamayanların keşkeleri mi acaba?
Hayır, ne bu keşkeler ne de günümüzde yaşanan günlük sıkıntılar.
“Nerede o eski günler?” Aslında bu cümlenin altında yatan şey yozlaşma ve ipten boşalmış gibi ucu
tutulamayan gelişigüzel değişimdir. İnsanoğlunu korkutan, geçmişe duyulan özlemin kasıl aynağı da
budur.
Her geçen gün insanların bencilleşmesi, duyarsızlaşması ve manevi değerlerin yerini maddi değerlerin
almasıdır. Bu da görmüş geçirmiş insanları elbette üzmekte, korkutmaktadır.
Bizler komşusu açken tok yatmayan, öksüzü yetimi gözeten, devletine milletine bağlı bir ulusun
evlatlarıyız. Gittikçe artan vurdumduymazlık ve bananecilik yaşı ilerlemiş büyükleri elbette tedirgin
etmektedir.
Peki; haksızlar mı?
Eskiden; otobüse bindiğinde gençler yaşlılara kadınlara yer verir, yanındaki yolcuyu rahatsız etmemek
için saygıyla iki büklüm otururdu.
Şimdi; herkesin elinde bir cep telefonu, kulağında kulaklık, yaşlılar ayakta gencecik çocuklar koltukta
yayıla yayıla oturuyor.
Eskiden; bir kaza olduğunda herkes yardım koşardı, elinden geleni yapardı.
Şimdi; cep telefonlarıyla resim video çekmek için yarışıyorlar.
Eskiden; başka çocukların canı çeker diye annelerimiz sokakta bir şey yememize kızar, yersek bile
arkadaşımıza da vermemizi tembihlerdi.
Şimdi; çocuklar diğer çocukların yanında yalan yalana cips dondurma yiyor. Paylaşmak aklına ile
gelmiyor.
Eskiden; okullarda zengini fakiri hep önlük giyerdi.
Şimdi; pahalı formalarla, marka kıyafetleriyle olan olmayana hava atıyorlar.
Eskiden; bütün kardeşler aynı odada yer yatağında yatar, gaz lambasında ders çalışırdık. Bir kalemi
yeri geldiğinde sırayla kullanır, birbirimizin kıyafetini giyerdik.
Şimdi; her çocuğun odası var, odasında bilgisayarı tableti var, dolapları kıyafet dolu ama
maneviyatları boş.
Eskiden; maaşlı çalışanlar mahalle bakkalların borç yazdırır, tenceresini kaynatır, maaşlarını aldığında
önce borcunu öderdi.

Şimdi; eğer on kuruşunuz eksikse süper marketlerden o ürünü alamıyor, geri bırakmak zorunda
kalıyorsunuz.
Eskiden; “akşam oldu baban şimdi eve gelir, hadi sende gel artık” diye seslenen anneleri duyardık
pencerelerde balkonlarda.
Şimdi: hadi baban geldi bırak elindeki şu tableti, telefonu artık der olduk çocuklara.
Eskiden; akşam sofralarında aile olarak günün özeti konuşulurdu.
Şimdi; sosyal medyadaki gündemler, fenomenler konuşulur oldu.
Eskiden; çocuklar arkadaşlarının evine gönül rahatlığıyla gider birlikte oyunlar oynardı.
Şimdi; ev kirleniyor diye çocuklarının arkadaşlarını eve getirmesine izin vermiyor anneler.
Eskiden; paran yetmese elin bollaşınca verirsin diyen mahalle esnafı vardı, mahalle kahvehaneleri, çay
bahçeleri, muhallebiciler vardı.
Şimdi; sadece vitrinlerine bakabildiğimiz büyük alışveriş merkezleri var. Çay bahçelerinde beş liraya
içtiğiniz çayı yüz liraya içtiğiniz Cafeler var.
İşte; Nerede o eski günler, diyenler haksız da sayılmaz değil mi?
Evet; zamana ayak uydurmak elbette çok önemli ama bunu yaparken de bazı değerlerimizi
kaybetmemeliyiz. Çağı yakalamak için bazı değerlerimizden vazgeçmemiz gerekmiyor.
Teknolojinin esiri olmadan da yaşayabiliriz. Özümüzü kaybetmeden de geleceği inşa edebiliriz.
Toplumsal olarak yaşam tercihlerimiz değişti, ya da sistematik olarak değiştirildi ve bizler iyice
yozlaştık, birbirimizden uzaklaştık, koptuk.
Çocuklarımız yalnızlaştı. Kendi dünyalarına hapsoldular.
Nerede o eski günler? Demek yerine, günü yaşamaya, yaşatmaya birbirimizi anlamaya, dinlemeye ve
toplumsal uzlaşıya ihtiyacımız var.
Toplumsal değişimi yaşarken yozlaşmak gerekmiyor.
Bunu anlayıp ilerde bizimde “Nerede o eski günler” demeyelim.
Sevgiyle kalın.
Erdem KAYA
Tiyatrocu Yazar
19.09.2024
erdemkaya.gonulsesi@homail.com

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!