Gündemimiz şiddet…
Sokaktaki, evdeki, işteki, trafikteki… Kadına, çocuğa, hayvana, savunmasıza… Her ne kapsamda olursa olsun gözü dönmüş haydutluğun ve cinnet geçirmiş toplumsal ruh sağlığının örgütlenmiş hali, herkesçe kabullenilmiş oldu. Bizzat devletin en yetkili ağızlarınca dahi… “Nihayet” diyeceğiz ama demeye utanıyor insan. Bu kadar acı ve travma yaşamış, bu kadar gaddarlığa maruz kalmış bir millet nasıl ne zaman ve ne ölçüde rehabilite edilebilir, orasını kestirmek zor. Kestirebildiğimiz tek şey, yine her zaman olduğu gibi geç kalındığı, yaşanılan gerçekliğin sonuna kadar inkâr edildiği, çözülmesi gereken sorunların halının altına süpürüldüğü ve atı alanın Üsküdar’ı yerle bir ettiği!
Senelerce dilimizde tüy bitti… Cinsel istismar suçluları yine aynı eylemi gerçekleştirmeleri için teşvik eder gibi aramıza salınıyor, kadına şiddet uygulayan adam ifadesi alınıp bu sefer öldürmesi için serbest bırakılıyor, denetimli serbestlik, iyi hal vb gerekçelerle yargının hiçbir caydırıcılığı kalmadı, toplumdan soyutlanması gereken sayısız azılı aramızda dolanıyor, mağdurlar failleri hakkında
şikâyetçi olmaya bile korkuyorlar, cezasız kalıp daha büyük bir hınçla üzerlerine gelinecek diye… Biliyoruz ki yine iş işten geçtikten sonra, ülkeyi kriminaller cenneti haline bizzat getirenler haykırmaya başlayacaklar: “İdam istiyoruz” diye.
Sanki çözümmüş gibi, sanki uygulandığı herhangi bir ülkede çözüm olmuş gibi…
Tıpkı sokak hayvanlarında yaptıkları gibi…
Aşılama, kısırlaştırma, rehabilitasyon gibi emek ve yatırım isteyen çözümlerle hiç uğraşmayıp, olay toplum sağlığını ciddi manada tehdit etmeye başlayınca ve insanlar yeter artık demeye başlayınca fermanı yazmışlardı:
“Hepsini yok edin!”
Kış saati uygulaması malumunuz. Ve göreceksiniz, bu konuda da aynıları yaşanacak… Bakın Enerji Bakanı; “Kış saati ile ilgili bir değişiklik düşünmüyoruz” demiş. Tabii ki efendim, neden düşünecekmişsiniz ki! Dün İstanbul sözleşmesinden çıkıp “Kadına şiddet abartılıyor” diyenler, bugün “Genç kızlarımızın vahşice katledilmesi bizi yaralıyor” diyorlarsa… Dün “Kader mahkumları” diye ajitasyon yapıp üç beş oy için sürekli af çıkaranlar bugün, “Onlarca suç kaydı olan kriminal tiplerin ellerini, kollarını sallayarak dolaşması bizi de rahatsız ediyor” diyorlarsa…
Öncelikle siz görev kapsamınızı karıştırmışsınız efendim! Rahatsız olması ve durumdan şikâyet etmesi gereken, halk olarak biziz. Siz rahatsızlık ifade etmek yerine, yetkinizi kullanarak gereğini yapacaksınız. Öte yandan… Düşünmemize falan hiç gerek yok. Hiç o dertsiz başınızı yormayınız. Sadece birilerinin rahatsız olması için, henüz zamanı gelmemiş demek ki. Aslında rahatsız falan da değiller. Yaşanan herhangi bir toplumsal gerçeklik ne zaman işlerine gelme aşamasından, aleyhlerine dönmeye başlıyor, işte o zaman harekete geçiyorlar. Çünkü dertleri vatandaş falan değil. Vatandaşın derdi, hiç değil. Onlar, sırça köşklerinde sürekli seçim anketleri yaptırırlar, toplumda neyin nasıl karşılık bulduğuna dair araştırmalara girişirler, oylarının ve onaylarının ne durumda olduğuna ilişkin analizlere kafa yorarlar. Ne zaman ki artık kendilerine yarardan çok zarar getirmeye başlar, işte o zaman çıkıp konuşurlar, “Yahu biz de rahatsızız” derler, hatta hepimizi sollar geçer, en önde bayrak tutarlar, emin olun!
Kış saati uygulamasına gelince…
Düşünmeyin efendim, düşünmeyin! Kör vakitte dışarıya çıkmak zorunda kalanların başına birkaç hadise gelir, birkaç büyük skandal patlar, nihayet kamuoyu oluşur ve ondan sonra çıkar, “Bu kış saati yüzünden vatandaş sabah sokağa çıkamıyor” diye, sanki biz yapmışız gibi rahatsızlık belirtir, şikâyet edersiniz.
Sadece birileri nihayet rahatsız olana kadar biz vatandaşların canı Allah’a emanet, hepsi bu…