Yaşarken Görmezden Gelinen Sanat, Ölünce Baş Tacı
Her ölüm haberi, toplumun hafızasında ani bir sarsıntı yaratır. Hele bu kayıp bir sanatçıya aitse, ardından dökülen gözyaşları, söylenen sözler, yapılan paylaşımlar birdenbire çoğalır. Oysa sorulması gereken basit bir soru vardır: Bu insanlar yaşarken neredeydik?
Sanatçılar; sesiyle, kalemiyle, fırçasıyla, notalarıyla bize eşlik ederler. Acımızda şarkı söyler, sevincimizde tempo tutar, yalnızlığımızda yanımızda otururlar. Ama çoğu zaman biz onları, gündelik hayatın gürültüsü arasında görmezden geliriz. Onlar ayakta kalmak için küçük sahnelere, kenar köşedeki sergilere, düşük bütçeli projelere razı olurlar. Alkışımızı, desteğimizi, sevgimizi esirgeriz.
Ne zaman ki ölüm haberi gelir, işte o anda hatırlarız. Sosyal medyada sayfalarca övgü, gazetelerde manşetler, televizyonlarda uzun uzun belgeseller… Adeta topluca bir pişmanlık törenine dönüşür. Sanatçı artık duyamayacağı alkışlarla uğurlanır.
Peki neden böyledir? Çünkü biz, sahip olduğumuz değerin kıymetini ancak kaybedince anlıyoruz. Oysa gerçek vefa, insan hayattayken gösterilen sevgidir. Bir sanatçıyı yaşarken izlemek, şarkısına eşlik etmek, sergisine gitmek, kitabını okumak, ona dokunmaktır. Onu kaybettikten sonra yaktığımız mumlar, söylenen büyük sözler geride kalanların vicdanını rahatlatmaktan öteye gitmez.
Sanat, yaşayan bir değer ister. Ve her sanatçı, bir gün sessizliğe karışmadan önce toplumunun desteğini, sevgisini hak eder. Belki de bundan sonra kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Ben sevdiklerimi, sanatçıları, değerlerini yaşarken alkışlıyor muyum, yoksa onların sessizliğini bekleyenlerden miyim?”
Sevgili solist ( GÜLLÜ ) nurlarda uyu
Sevgiyle kalın Güler Şen