Erdem Kaya
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KÖŞE YAZISI
  4. AH BE YEŞİLÇAM

AH BE YEŞİLÇAM

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gazetede ki köşeme yazı yazmayalı oldukça uzun zaman olduğunu fark ettim. Bunun için tüm okurlarımdan özür diliyor affınıza sığınıyorum. Beni yakından takip edenler neden yazamadığımı da tahmin edebilirler elbette.

Bu sezon beş tiyatro oyunu birden çıkarınca haliyle zaman konusunda da sıkıntı yaşamış oldum. Böyle olunca sezon sonuna doğru da bir hayli yoğunlaştık. EKST olarak tatile girince biraz olsun nefes almaya başladım. Tabi tatil ama bize yine boş durmak yok, önümüzde ki dönemin tiyatro programını şimdiden yapmaya başladık bile.

Neyse gelelim köşemize. Son aylarda öyle sıkıntılı şeyler yaşadık ki hangisini yazsam bilemedim. Sonra bir baktım arkadaşlarımın birçoğu benim yazmak istediğim konulara köşelerinde değinmişler zaten. Tekrar etmeninde bir manası yok gibi geldi bana.

Sonra bu sabah kahvaltı da Tv de bir Yeşilçam filmi izlerken, “Hah bu konuyla ilgili yazmalıyım” diye geçirdim içimden. Atölyeye gelir gelmez de hemen bilgisayarımın başına oturuverdim.

Ah Be Yeşilçam! diye başladım yazmaya.
Ah be Yeşilçam mı? Yazının başında neden “Ah” diye başladım açıklamayayım hemen, nasılsa okudukça neden böyle başladığımı anlayacaksınız zaten.

Belirli yaş grubundan kişilerin eskiye olan özlemi gün geçtikçe daha da artar. Çünkü onlar kendilerini bu zamana ait hissetmiyorlardır. Haksızda sayılmazlar aslında.

Bazen benimde öyle hissettiğim anlar olmuyor değil. Zamane denilen kavram içerisinde insanların şuursuz tutum ve davranışlarına maruz kalınca, bu zaman uygun değilmişim hissine kapılıyorum bazen bende.

Ne den mi? Ne demek istediğimi ancak eski bir Yeşilçam filmi izlediğinizde anlayabilirsiniz. O dönemlerde insanların birbirine karşı nezaketi, eşlerin birbirine Bey, Hanım gibi hitabı beni ziyadesiyle etkilemektedir. Diyeceksiniz ki onlar sadece film, hayır efendim onlar aynı zamanda o günlerin aynasıdır da. Belki bu filmler size basit, komik, kalitesiz, yapmacık, yavan gelebilirler ama bana göre zamanın şartlarına göre yapılmış hepsi birer şaheserdir.

Ne yazık ki o filmlerde oynayan oyuncuların birçoğu şimdi hayatta değiller. Sanat ve Sinema tarihimize damgasını vuran bu oyuncuların hepsini sizlerin huzurunda özlemle, saygıyla anıyorum.

Diyeceksiniz ki şimdi nereden çıktı bu eski filmler?

Malum tiyatro sezonumuz bitti, tatile girdik. Bende zamanımın büyük bölümünü evimde geçirmeye başladım. Böyle olunca Tv izlemek içinde bir hayli zamanım oluyor. Sürekli okumak yazmakta olmuyor elbette, gündemi de takip etmek durumundasınız. Haber kanalları da belirli saatlerde tekrara düşünce, ister istemez yeni Tv kanalları araştırıyorsunuz.

Bende öyle yaptım. Tv kanallarında dolaşırken eski Türk Filmlerini yayınlayan kanallar keşfettim. Bana göre bu filmlerin hepsi birer tarih ansiklopedisi, ülkemizin görsel arşivleri de diyebiliriz bunlara. Toplumun gelişimi ya da yozlaşmasını yıl yıl bu filmler sayesinde daha net anlayabiliyoruz. Tabi bu benim bakış açım.

Sizi bilmiyorum ama ben Eski Türk Filmlerini izlerken duygulanıyor, bazen de büyük keyif alıyorum. Sevgiler, aşklar nefretler daha sahici geliyor bana. Zengin Fakir ayrımı oldukça gerçekçi, sınıf ayrımları anlatılan filmlerde ise genellikle, önemli olanın insan onuru, haysiyeti olarak işlenmiş olması benim açımdan da oldukça kıymetli.

Şimdi tutulmayan, ama o dönemlerde verilen sözlerin ne kadar kıymeti olduğu, şimdiki gençlerin enayilik olarak adlandırdığı ama o dönemlerde insanın sevdikleri için yaptığı fedakârlıkların anlamı çok güzel bir şekilde ifade edilmekte.

Şimdi aynı apartmanda oturan insanların selamlaşmaya tenezzül etmediğini, acınıza ölseniz kapınızın çalınmadığını görüyoruz ama o filmlerde zorda kalan birine bırakın apartmanı bütün mahallelinin kenetlenerek nasıl sahip çıktığını, düşene nasıl el uzattığını görebiliyoruz. Sakın o sadece abartılı bir film demeyin, az çok bizde o günlere yetiştik sayılır. Mahalle ruhunun önemi ne güzel de vurgulanmış o filmlerde.

Sevgileri, aşkları öyle güzel ifade etmişler ki nerede o eski aşklar kelimesini adeta doğruluyor gibiler. “İncinirsin diye, seni öpmeye kıyamıyorum” diyor jön filmin bir repliğinde. Öyle duru öyle saf bir sevgiyle dokunuyor ki kıza, sanki bir kelebeğe dokunur gibi dokunuyor.

Şimdikiler gibi iki günde sevdiğini yatağa atma derdi yok, çünkü sevdiğiyle bedenen değil ruhen bütünleşmek istiyor önce. Bir bakış bir tebessümle o aşkları hissedebiliyorsunuz o filmlerde. Aşık olduklarını anlamak için dakikalarca öpüşüp sevişmelerine, yatak odası görüntülerine, çıplak vücutlara hiç gerek duyulmamış.

Bazı filmlerde o şehrin önemli noktalarını kare kare gösteriyorlar. Mesela Eminönü, Karaköy, Galata Köprüsünün, Topkapı Otogarının eski görüntüleri, dilim dilim karpuz, salatalık satan seyyar satıcılarıyla o günlerden bugüne geçmişimizin izlerini taşıyorlar.

Hazır yapılı otobanlar, köprüler, tüneller zamanında doğanlar, herhalde İstanbul’u hep bu günkü gibi sanıyorlar. Oysa eskiden At arabaları, faytonlar, traktörler Arnavut kaldırımlı tozlu yollarda hizmet ediyordu bize. Taksiler lükstü, yürümek zor gelmiyordu insanlara.

Yeşilçam Filmlerine bakınca anlıyoruz ki, o zaman İstanbul başka güzelmiş be kardeşim…

Mesela bir filmde Boğaz köprüsünde sadece birkaç aracın anca geçtiğini görebiliyorsunuz. Trafik yok, kaos yok. Sadece muavinlerin çığırtkanlığını duyabilirdiniz duraklarda.

Eski filmlerde sevgililerin el ele gezen görüntülerinde, şimdi plazaların dikildiği sahil ve ormanların eski hallerini, şimdi yatların bağlı bulunduğu marinalar yerine küçük balıkçı teknelerinin bağlı olduğu iskeleleri, büyük dağlarda maden ocaklarının yerine, kaval sesi eşliğinde otlayan koyun sürülerini görebiliyorsunuz mesela.

Özellikle genç kardeşlerimizin geçmişini, örfünü âdetini, aile kavramını, yardımlaşmanın önemini öğrenmesi açısından bu Yeşilçam filmleri bence çok kıymetlidir.

O filmlerde; sokaklarda kir pas içinde oynayan çocuklar görüyoruz. Ne kadar güçlü iradeliler. Taşlı arazilerde top oynayıp güreş tutabiliyorlar. Boş arsalarda o dönemin çocuk oyunlarını oynuyorlar. O zamanın çocuk oyunlarını hatırlatıyorlar bize. Böylelikle çocuk oyunlarımız tarihteki yerlerini korumuş oluyorlar. Başka dikkatimi çeken nokta ise hiçbir çocuk oyunu kişisel değil, hep takım halinde ya da en az iki kişiyle oynanıyor. Böylelikle çocuklar hiçbir oyunda yalnız kalmıyor.

Şimdiki filmlerde ise çocuklar hep evlere, odalarına hapsolmuş, sokak nedir bilmiyor. Yemyeşil çim sahalarda top oynamaya bile burun kıvırıyorlar. Yaşıtlarıyla diyalog kuramıyor, zamanlarının çoğunu odalarında tek başına yalnız geçiriyorlar. Tek başına bilgisayarında oyun oynuyorlar. Buda yeni nesli yalnızlığa, içe kapanık bir ruh haline itiyor tabi ki.

Film deyip geçmeyin sakın, çocuklar filmlerden çok şey öğrenir. Biz öğrenmiştik mesela.

Eski filmlerin daha birçok özelliğine dikkat çekebiliriz. Herkes izlediği pencereden bakınca birçok detayı göre bilir, içselleştirebilir. Kazanılan paranın aile olarak ortak kullanılmasının bereketini, ailecek bir sofrada birlikte tek tabaktan akşam yemek yemenin kıymetini, büyüğe saygı küçüğe sevginin yüceliğini hissedebiliriz mesela.

O eski filmleri izlerken, hatta şu an bu yazıyı yazarken bile öyle etkileniyor, öyle duygulanıyorum ki anlatamam. Bu konu hakkında saatlerce konuşabilir, yazabilirim ama galiba kısa kessem iyi olacak. Yoksa daha fazla yazarsam köşe yazımın sığacağı bir köşe bulmayacağım.

Son olarak size önerim;

Gelin hayatınızda bir değişiklik yapın ve ailecek bir gün, seçtiğiniz bir Yeşilçam filmini ailenizle birlikte izleyin ve sonra değerlendirmelerde bulunun. Hem ailecek bir etkinlik yapmış olur, hem de hayat hakkında, aile fertlerinin düşünceleri hakkında fikir sahibi olursunuz.
Belki bu sayede ailecek uzun zamandır oturup konuşmadığınızı da fark edeceksinizdir.
Saygılar.

02 07 2025 / Erdem KAYA erdemkaya.gonulsesi@hotmail.com

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Çok güzel özetlemişsiniz. Maalesef bazı değerlerimiz zamanın eşiğinde kaybolup gidiyor.
    Kaleminize sağlık.

    Cevapla
  2. Öncelikle o günleri hatırlattığın için çok teşekkür ediyorum erdem abi eskinin herşeyi çok güzeldi saygı sevi vardı evet yoksulluk vardı ama çok mutluyduk birlik beraberlik yardımlaşma vardı eski İstanbul a gelince her zaman gezinmesi yaşanması aşkların gizemli şehri seviyorum seni İstanbul yaşlanıyoruz galiba abi bu arada köşe yazın Çok güzeldi

    Cevapla
Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!