Gülhan Teke Genç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Beyin Denen Gizem

Beyin Denen Gizem

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Uykumdan sıçrayarak uyandım ve siyah giyimli birinin yatağımın ucuna oturmuş, elindeki sürahiden sarkan elime su döktüğünü fark ettim. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım kıpırdayamıyor, bedenim buram buram ter dökerken üşüyen elimi içeriye çekemiyordum. O an tek yapabildiğim, aklıma gelen ilk duayı arka arkaya okumak oldu. Bana çok uzun gelse de sanırım birkaç dakika sonra siyah giyimli kişi kayboldu ve ben nihayet hareket edebildim.

Bundan yirmi beş yıl önce hayal mi gerçek mi olduğunu hala çözemediğim bu durumdan dolayı günlerce uykusuz kalmıştım. Ya yine o siyahlı varlık gelirse ya bu varlık doğa üstü bir varlıksa vs…

Teknolojinin kaplumbağa hızıyla ilerlediği, cep telefonlarının henüz yeni yeni zenginler tarafından kullanıldığı, bilgiye hala ulaşmanın kütüphane yoluyla olduğu dönemlerden bahsediyorum. Şimdiki gençliğe göre belki tüm bu teknoloji hep vardı gibi gelebilir. Ama internet bile1989 yılında İsviçre Cern’de bir kampüste, tüm öğrencilerin ortak kullanabileceği bir bilgi alışveriş ağı kurmak istemesi ve de dünyadan başkalarının da bu ağa bağlanabildiğinin görülmesiyle icat edilmiş. Yani sabah kalkınca telefondaki arama motoruna yaşadığım bu olayı yazıp önümde sıralanan sonuçlara bakma imkânım henüz yoktu.

Bir süre sonra her şey normale döndü. Hatta geçen güne kadar böyle bir şey yaşadığımı bile unutmuştum. Yazarı Sam Kean olan ‘İnsan Beyninin Gizemi’ adlı kitabını okurken okuduğum bir paragraf beni o güne yeniden götürdü.

“Sürüngen beynimizin derinliklerinde yer alan pons (köprü) beyin sapındaki iki buçuk santimetre uzunluğunda bir tümsektir. Pons, uyuduğumuzda memeli beyninden primat beynine sinyal göndererek rüya görmemizi tetikler. Aynı şekilde rüya görme sırasında hemen altındaki omuriliğe de kasları gevşeten kimyasalları üretmesi için mesaj gönderir. Bu geçici felç, kabuslarınızın eyleme dönüşmesini engeller.” (s.17)

Yani rüyamızda sağa sola çarpmıyor, kendimize zarar vermiyorsak bu küçük felç durumu sayesinde. Bilginin devamı ise daha da ilginç. Bu hareketsizlik koruyucu olmakla birlikte sırt üstü yatmak solunum yollarının kapanmasına ve ciğerlerimizin oksijensiz kalmasına sebep olurmuş. Rüya görmüyorsak problem değilmiş. Horlar, yan döner bir şekilde pozisyon değiştirirmişiz. Ama rüya görürken oksijen almamız için beynimizin ponsa kaslarını felç durumundan çıkarmasını emretmesi gerekirmiş.

“Kimyasal dengesizlik ya da yıpranmış sinir bağlantıları gibi nedenlerle pons bu emre zaman zaman itaat etmez. Böylece beyin zihni bir parça uyandırmayı başarsa da felç geçici kimyasalları durduracak musluğu kapatamaz ve kaslar gevşek kalmaya devam eder.” (s.17)

Bundan sonrasında zihin tam anlamıyla uyanır. Bir şeylerin ters gittiğini sezer. Memeli beynindeki amigdalayı (başta korku olmak üzere duygusal hafıza ve tepkilerin oluşmasını bilginin depolanmasını sağlar) sürece dahil eder. Korku duygusunun ortaya çıkmasıyla savaş ya da kaç şiddetlenir. Fakat felç durumundan dolayı ne savaşabilir ne de kaçabilir. Bazı durumlarda rüya halinden tam çıkılamadığından hayal ve gerçekler birbirine karışır. Biri diğerinin sebebiymiş gibi halüsinasyonlar devam eder. Kişilere göre o an ya uzaylıları ya da uhrevi varlıkları gördüğünü diğer bir deyişle karabasan geldiğini söylerler. Tıp dilinde yaşanan bu olayın ismi ‘Uyku Felci’ ymiş. Yani bizler doğaüstü varlıkların bizleri ziyaret ettiğini düşünürken aslında rüya görürken bedenimiz zarar görmesin diye salgılanan kimyasalların marifetiymiş. Bu da gösteriyor ki doğa aslında kusursuz bir denge içinde ve her şey sebep sonuç ilişkisi içinde muhteşem yürüyor.

Bu arada ‘İnsan Beyninin Gizemi’ kitabını mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum. Bu bilgi kitaba girişte ısınma turları. Kitabın devamını okudukça hayretlere düşeceğiniz bilgilerle dolu. İğneye bile bakmaya korkan biri olarak hayatım boyunca doktor olmayı hiç düşünmedim. Ama bu kitap sonrası şayet doktor olmak isteseydim sanırım beyin cerrahi olmayı isterdim.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

  1. 18 Ekim 2024, 00:50

    Kaleminize sağlık, sizin paylaştığınız bu esrarlı gibi görünen olayı bende çok yaşamışımdır, bu yazınızla birlikle aydınlandım ve sanırım artık tekrar olma korkusu yaşamayacağım.

    Cevapla
Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!