Kan şekeri; Yunanca tatlı anlamına gelir ve vücudumuzun temel enerji kaynağıdır. Karbonhidratlar, yağlar ve proteinler beslenmemizin temelini oluşturan üç büyük besin grubudur. Glukoz karbonhidratların yapı taşıdır ve vücudumuzda sindirim sonrası bu glukoz, kan şekerine dönüştürülür. Glukoz bağırsaklardan emilerek kana karışır. Kanla taşınan glukoz tüm doku ve organlarda enerji kaynağı olarak kullanılır.
Kan glukozunun belirli sınırlar içerisinde bulunduğu normal seviyeye “normoglisemi”, normalden düşük olmasına “hipoglisemi” ve normalden yüksek olmasına “hiperglisemi” adı verilir. Diğer bir deyişle açlık kan şekeri ölçümlerinde 50-70 mg/dl arasında ise hipoglisemi, 70-100 mg/dl arasında ise normal yani normoglisemi, 100-125 mg/dl arasındaysa gizli şeker, tıbbi deyimiyle prediyabet, 126 mg/dl ve üzeri ise hiperglisemi yani yüksek şeker var demektir.
Beynimiz ve vücudumuzdaki birçok organın enerji kaynağı glukozdur dedik. Fakat gereğinden fazla glukoz; küçük ve büyük kan damarlarının, gözlerin, böbreklerin, sinirlerin hasar görmesine, damar sertliği ve kalp hastalıklarına neden olmaktadır. Ayrıca cinsel sorunlara ve infeksiyonlara karşı savaşma yeteneğinin de azalmasına sebep olmaktadır.
Şayet hipoglisemik iseniz; hafif durumlarda; açlık hissi, baş ağrısı, sersemlik hissi, dikkati toplayamama gibi belirtiler yanında kişilik değişiklikleri ortaya çıkar. Çabuk sinirlenme, anlamsız konuşmalar, şaşkınlık hissi, konuşurken kontrolü kaybetme görülebilir. Yani düşüklüğü hayat amacınızı yitirmiş gibi, yüksekliği ise birkaç yılı birden yaşamış gibi hissetmenize sebep olmaktadır.
Yazının başlığına bakınca ekonomi bunun neresinde diye sorduğunuzu duyar gibiyim. O kısma gelmeden önce size bir de enflasyonun tanımını yapmak istiyorum. Enflasyon; dolanımda bulunan para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi nedeniyle ortaya çıkan ve fiyatların toptan yükselişi, para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik ve parasal süreçtir. Yani hayat pahalılığı dediğimiz şeydir. Aynı para miktarı ile sonraki ay ve yıllarda aynı ürünün alına bilirliğinin düşmesidir ki kazancınız aynı oranda artmıyorsa alma ihtimaliniz fazlasıyla düşer. Faturalarını, kirasını öderken zorlanır, mutfak masrafları gittikçe ağırlaşır. Tasarruf etme durumu ise düşer, tasarruf edemez hale gelir.
Gelişmekte olan ülkelerden biri olarak maalesef bunu çok iyi bilen ve yaşayan insanlarız. Birkaç gün önce bir yazı dikkatimi çekti. Japonya’da enflasyon %0,3 civarındaymış ve bu sarmaldan çıkmaya uğraşıyorlarmış. Aklımdan; ‘keşke Japonya’da olsaydık, ne güzel hiç fiyat artışı yok! Neden sarmal olsun ki!’ diye geçirdim. Ama ‘bir ülke düşük enflasyondan şikâyet ediyorsa vardır bir bildikleri’ diye ekonomi sayfalarını taradım. Okuduğum bilgilerden anladım ki; düşük hatta sıfır enflasyon da ülkeler için tehlikeliymiş. Zira enflasyonun uzun süre belirlenen hedeflerin altında kalması ekonomide bazı şeylerin yolunda gitmediği anlamına da gelebiliyormuş. Daha açık söylemek gerekirse; istihdam ve ücret artışı, taleple oluşmakta, istihdamın artmasıyla ücretler yükselmekte ve bu da tüketim harcamalarını artırmaktadır. Ve talep sonucunda da mal ve hizmetlerin fiyatı artmaktadır. Enflasyon olmayınca üretici için zam yapma bahanesi olmuyor, tüketicide de ürünün fiyatının bir süre sonra düşeceği kanaati oluşuyor. Satışlar yeterince olmayınca piyasalarda durgunluk baş gösteriyor ve üretici maliyet girdilerini düşürmek için bazı gider kalemlerinde kısıtlamalara gidiyor. Ayrıca yatırım yapmak için herhangi bir sebebi olmuyor. Bir süre sonra bu bir sarmala dönüşüyor. Bu da ülkelerin ekonomisinin büyümesinin önündeki en büyük engel haline dönüşüyor.
Şimdi en başa dönecek olursak; glukoz vücudumuzun enerji kaynağı dedik ve çoğu karar azı zarar deyiminden yola çıkarak, çoğu yaşamsal organlarımızı mahvedip bizi öldürecek pozisyona getirdiğini, azının ise yorgun hissetmemize daha ileri boyutlarında ise depresyona yatkın hale getirdiğini anlattık. Enflasyon da ekonominin deyim yerindeyse glukozu gibi. Enflasyonun düşüklüğü; ekonominin amacını yitirmesine, yüksekliği ise insanların kazançlarıyla satın alabilme gücünün arasında büyük uçurumların oluşmasına sebep olmaktadır. Bu da insanları, dolayısıyla ekonomiyi yormaktadır.
Vücudumuz için şeker oranımızın 70-100 mg/dl aralığında olması gibi sağlıklı bir enflasyon da %2-3 aralığında seyretmesi gerekiyor. Bu bilgiler ışığında son söz olarak ben de diyorum ki; gözünüz kulağınız kan şekeriniz ve enflasyon verilerinin üzerinde olsun. Yoksa ya hayat amacınız kaybolmuş gibi hissedersiniz ya da birkaç yılı birden yaşamış gibi…