Hakan Aytaç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Edebiyat
  4. FENERBAHÇE NASIL KURTULUR?

FENERBAHÇE NASIL KURTULUR?

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Başlığa bakıp aldanmayın. Bu bir Fenerbahçe veya bir futbol yazısı değil. Fenerbahçe nezdinde, bir ülke gençliği analizi yapmaya çalışacağım, dilim döndüğünce…

 Malum, eski futbolcularından, şimdi ekranlarda ateşli yorumlarda bulunan Serhat Akın’a silahlı saldırıda bulunuldu, bundan birkaç gün önce ise Akın’ın özel hayatını canlı yayında ifşa etmeye kalkan başka bir eski futbolcuları oldu.

Futbolun konusu futbol olmaktan çoktan çıktı, yine bambaşka yerlere vardı, falan fistan…

Yaşı gereği oğlumun futbol ilgisi iyiden iyiye arttığından, birlikte geçirdiğimiz vakitlerin ilk seçeneğinde neredeyse her zaman futbol oynamak var. Israrları artık bıkkınlık verecek dereceye gelse de şevkle oynamaya çalışması elbette hoşuma gidiyor. Çoğu zaman halı sahaya gidiyoruz. Güneş batmadan önce, orada genelde 10-15 yaş aralığındaki çocuklar oluyor. 

Grup halindelerse mutlaka bir maç organize ediliyor. Bana da oynamam konusunda ısrar ediyorlar. Çünkü gençliğimde, -artık emekli futbolcu yaşına geldiğime göre (35) gençliğimde diyebilirim- hiç de fena kaleci değildim. Zamanında vazgeçip kapısından geri döndüğüm Zeytinburnu sporun altyapısına gitsem, belki çok farklı şeyler olabilirdi. Gençler yaptığım kurtarışlara hayret edip, sürekli “Helal olsun abi,” diyorlar. 

Eh, bu da hoşuma gitmiyor değil. Sakın küçümsemeyin! 15 yaşında, enerjisini nereye atacağının derdinde olan bir çocuğun, büyük bir hırs ve tutkuyla abandığı top, karşılayan için hiç de kolay sayılmaz.

Oğlum da onlarla oynamak istiyor, “Büyüklerle olan maçta bile şunları bunları yaptım,” diyerek özgüvenini artırmasına vesile oluyor. Çaresiz, giriyoruz birlikte maça. Henüz büyükleriyle baş edecek yaşta ve cüssede olmadığından, defansta ve yakınımda durmasını, ben söylediğim zaman harekete geçmesini söylüyorum. Herhangi bir atakta, “Git pas verdirme, koş alanını daralt, pres yap” diyorum, tehlikeli gördüğüm bir anda geri çekilmesini istiyorum. 

Yaptığı herhangi bir koşuda veya topa temasında hangi pozisyonda hangi açıdan, ne kadar faydalı bir hareket yaptığını övgüyle anlatıyorum. Bayılıyor…

Neyse, esas konuya dönelim. Çocukları izliyorum ve gerçekten üzülüyorum. Hayret edilecek derecede, ağızlarından asla ama asla küfür eksik olmuyor. Hani, biz de küfür ederdik, bu erkek çocukları arasında var olan bir şey. Normalleştirmiyorum katiyen, uzmanı da değilim, buna pedagoglar karar versin ama her cümlesinin başında da küfür edilmez hani. Biz ne zaman edeceğimize dikkat ederdik, küçüklerin, büyüklerin, kadınların veya genç kızların yanında etmezdik. Bu aramızda yazılı olmayan bir görgü kuralıydı.

 Birbirimizi de uyarırdık, “Teyze var yavaş, abiye ayıp oluyor,” falan diye. Şimdiyse resmen ağızlarını küfürle açıyor, küfürle kapatıyorlar. Hem de neredeyse hepsi!

Ağızlarında bir bağlaç, bir doğal deyim haline gelmiş, dillerine pelesenk olmuş. Kimse de “Sen bana nasıl küfredersin?” diye hesap sormuyor, çünkü on saniye önce kendisi bir başkasına aynısını etmiş.

6 yaşındaki oğlumu düşünerek uyarıyorum, “Arkadaşlar küfür yok yavaş… Gençler ayıp oluyor ama…”

“Pardon abi,” deyip susuyorlar, iki dakika sonra aynı. Sonra hatırlayıp, “Abi özür dilerim ağzımdan kaçtı,” diyorlar. Nasıl kaçmasın, bu senin için ekmek gibi, su gibi hayati bir ihtiyaç haline gelmiş.

Abartırlarsa, “Küfretmeye devam edecekseniz biz gidiyoruz,” diyorum, bir süre işe yarıyor.

Her pozisyona itiraz ediyorlar, istisnasız. Yok faul yaptın, yok senden çıktı bana değmedi, yok o, yok bu… Evet, biz de itiraz ederdik, “Ben oynamıyorum ya,” der çıkardık, mızıkçılık yaptığımız da olurdu ama her pozisyon sonrası olmazdı. Otuz saniye oyun, iki dakika tartışması… Yanılıyor muyum diye bir hafızamı yoklamaya çalışıyorum, yok hayır, bu kadar ısrarcı davranmazdık. “Beyler, oynadığınızdan fazla şikâyet ediyorsunuz, maçınıza bakın,” diyerek yönlendirmeye çalışıyorum. Ancak bir sonraki tartışmalı pozisyona kadar duruluyorlar. Gerçekten de oynamaktan çok itiraz ediyorlar, anlayamıyorum.

Bir tanesi her pozisyonda söyleniyor, şikâyet ediyor, cıvıtıyor. “Söylediğin gibi olmadığını sen de biliyorsun, bu şekilde yaparak kazanırsan zevk alacaksın mısın?” diye soruyorum. Önemli olanın oyundan zevk almak olduğunu kavramasını istiyorum ama başarabiliyor muyum, sanmıyorum.

Meraklı oğlum soruyor tabii, “Ona neden öyle dedin, bu neden böyle yaptı vs…” Ona da açıklamaya çalışıyorum. Henüz haksızlıkla, kirle, hileyle tanışmamış zihni, büyüklerine göre daha iyi anlıyor, eminim.

Bir de şu var. Kimse kimseye pas vermiyor. Evet, bizde de bireysel oynayanlar vardı. Golü kendisi atmak, rakiplerine ders vermek, üstünlük sağlamak, parmak ısırtmak veya hangi hislerle ise topu bir türlü takım arkadaşına atmayıp ayağına yapıştıranlar olurdu. Ama bu kadar da değildi sanki.

Kaybediyorlar, kaybetmelerine kendilerinin sebep olduğunu kabullenemiyorlar, sürekli takım arkadaşlarını eleştiriyorlar.

Şimdi yargılarımı tekrar gözden geçiriyorum. Emekli futbolcu yaşına gelmiş gibi, yahut gençken aynı şeyleri yapıp şimdi yeni nesle burun kıvıran bir edayla haksızlık mı ediyorum diye bakıyorum. Yok, gerçekten bu kadar değildik. Elbette Finlandiya’daki, çarpışan araba kullanan herkesin birbirine çarpmamaya özen gösterdiği görüntülerdeki gibi bir tablo beklemiyorum! Fakat basit bir halı saha maçındaki gençlerin halinden, gerçekten kabaca bir toplum analizi yapabilirsiniz.

Peki gençlerin bu durumda olmasının sebebi sizce nedir? Asla rakibine saygı duymayan oyuncuları, yaratıcılıktan uzak ve sürekli sinkaflı tezahüratla dolu tribünleri, sinkaftan beter yakıştırmalardabulunan yöneticileri, mütemadiyen kavga ve tartışma içindeki antrenörleri, her hafta istisnasız herkesin ağlak ağlak dem vurdukları hakem kararları, sahada olanları değil her zaman saha dışındakileri daha çok konuşan medya otoriteleri… Ortada bir tek futbol yok, futboldan başka her şey var.

 Tıpkı bizim halı sahada ki, gençler gibi.

Madem Fenerbahçe’den açtık, canlı örnekler vermeye çalışayım. Fenerbahçe’nin uzun süredir elle tutulur bir başarı sağlayamamasının sebebi nedir? Çok gerekçe sayılabilir ama yeni başkanının –hoş o da başkanlıktan emekli olma zamanına geldi sayılır- takımı saha dışı olaylarla çok fazla meşgul etmesi bence başlıca sebeptir. İlk yıllardaki sportif başarısızlığı, her fırsatta tribüne oynayarak kapatmaya, kaybettiği taraftar desteğini bu yolla diri tutmaya çalışıyor. En hassas damarlara değecek çıkışlarda bulunup tartışma ortamı yaratmaya ve arkasındaki kuvveti sağlamlaştırmayı amaçlıyor. 

Sahaya inip tartaklanmalar, protokol tribününden aşağıya atlayıp taraftarla kapışmalar, onaylanmamasına rağmen her maça 5 yıldızlı formayla çıkacaklarını söyleyip gerçekleştirememeler, kaybedilen bir deplasman maçı sonrası taraftarı havaalanına çağırıp miting yapar gibi megafonla hakkımızı yediler vs diye insanları galeyana getirmeler, kupa finalinde hiçbir işe yaramayacağı belli olmasına rağmen takımı sahadan çekmeler, başarılı olduklarını ama haklarının yendiğini ifade ettikleri bir sezonun sonunda sırf başkanlık seçimlerine güçlü girmek için “başarılı” antrenörü gönderip dünyanın en isimli antrenörlerinden birini getirmeler, sürekli atışmalar, sürekli taşlamalar, sürekli kaşımalar… Ve daha akıma gelmeyen birçok örnek…

Hepsi popülizme bulaşmanın neticeleri…

Onların elbette birçok danışmanı, akıl hocası, “Şöyle yapalım efendimcileri” vardır, onlardan iyi bildiğimi iddia edecek değilim. Fakat bana göre her lüzumsuz gündem, köklü camialara yarardan çok zarar getiriyor. Oyuncuların kafasını sahadan uzaklaştırıyor, taraftarları geriyor, zaten birçok günlük hayat derdiyle uğraşan insanlarımızı, kafasını boşaltmaya, rahatlamaya, sosyalleşmeye hizmet etmesi gereken futbolda da bir kargaşaya, hengameye ve nihayet arbedeye sürüklüyor…

Tek suçlu Fenerbahçe değil elbette. Ezeli rakibi Galatasaray’ın kariyerli oyuncusu ve antrenörü, şampiyonluk kutlamasında kalkıp hiç utanmadan, sıkılmadan “Bilmem ne yapsın sizi Galatasaray,” diye tezahürat yapabildi mesela. İnanılacak gibi değil…

Hani hak mahrumiyeti, Hani ders gibi bir ceza?

Siz bunu yaparsanız, bir de yanına kar bırakırsanız cemaatten ne bekliyorsunuz Allah aşkına? Daha aklımızda tutamayacağımız kadar sayısız örnek…

Sözün özü, gençlerimizin bencil oluşları, birbirine ve etrafına karşı tahammülsüz ve saygısız davranışları, hile ve yalanla üstünlük sağlama gayretleri, hatayı hiç kendinde aramayıp hep karşı tarafı yargılamaları, en küçük olumsuzlukta kavga ve hırgür çıkartmaları ve belki de farkında bile olmasalar da oyundan zevk alamamaları… Ne sevinçleri sevinç, ne eğlenceleri eğlence, ne mücadeleleri mücadele… Hepsi, işte o koltuklarda, görevlerde, koca koca unvanlarda olan sizlerin eseri. Gençlerin her davranışı, sizlerin tutumunuzun bir yansımasıdır, ey efendiler. O yüzden demişler, çocuklarınızı değil, önce kendinizi eğitin diye. Çocuk söylediğinizi yapmaz, yaptığınızı yapar, sizi rol model alır diye.

Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş… Bunlar sadece birer futbol kulübü değil beyler. Siz de o kulüplerin kralları değilsiniz. Yaşları gereği en çok sizi izleyen, en çok sizin ağzınızdan çıkacak tek kelimeyi takip eden, örnek alan, hayallerini bir gün sizin yerinizde olmak süsleyen gençleri siz dejenere ediyorsunuz.

Spor yoluyla topluma kazandırılacak, birçok erdem sahibi yapılacak nesilleri, kriminal psikopatlara çeviriyorsunuz. Sokaklarda patlamaya hazır bomba gibi dolaşanlara, en küçük olayda birbirinin boğazına sarılanlara, incir çekirdeğini doldurmayan sebepten cinayetlere, yaşından fazla dosya ile suç dünyasının batağına saplanmışlara, bizim ve bizim tavırlarımızın, verdiğimiz mesajların ne kadar etkisi var, oturup bir düşünün.

Ülkemizde futbol, çok geniş kitlelere hitap ediyor. İnsanların eğlenmesi, sosyalleşmesi, rahatlamasını sağlayacak yegâne alanlarından biri olabilecekken, buradan bile sürekli pompaladığınız gerginlikle, halihazırda gayet anormal durumdaki toplumsal psikolojiyi rehabilite edeceği yerde, tersine yangına körükle gitmekten başka işe yaramıyor. Yazık ediyorsunuz. Ya kendinize çeki düzen verip her davranışınızla sorumlu olduğunuz bu milyonlarca gencin varlığını idrak edin, ya da “Bize göre değilmiş,” deyip isminizden, konumunuzdan ar edip bırakın gidin, işinize gücünüze bakın…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!