Pınar Erdem
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KÖŞE YAZISI
  4. Çocuk Yoksulluğu: Sessizliğin İçinde Büyüyen Eşitsizlik

Çocuk Yoksulluğu: Sessizliğin İçinde Büyüyen Eşitsizlik

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çocuk Yoksulluğu: Sessizliğin İçinde Büyüyen Eşitsizlik

Çocuk yoksulluğu, bu ülkenin en sessiz ama en derin yaralarından biri. Çoğu zaman fark edilmiyor, dile getirilmiyor. Ama görmezden gelinince de kendiliğinden kaybolmuyor. Çünkü çocuk yoksulluğu yalnızca rakamlarla açıklanamaz, o yaşanmışlıkların içinde, sessizliğin tam ortasında kendini gösteren bir eşitsizliktir.

Çoğu zaman büyük şehirlerin arka sokaklarında sanıyoruz bu yoksulluğu. Ama hayır… Çocuk yoksulluğu yalnızca İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerin değil; Türkiye’nin doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyinde; bazen çorak bir köy yolunun kıyısında, bazen bir dağ ilçesinin ücra mahallesinde derinleşiyor. Bu bir bölgesel mesele değil, bu ülkenin tamamını ilgilendiren bir adalet sorunu.

Bu eşitsizlik, yalnızca yetersiz beslenmek ya da kıyafet eksikliğiyle sınırlı değil. Asıl görünmeyen yoksulluk, bir çocuğun spor yapamaması, müzik eğitimi alamaması, tiyatroya, sinemaya, bir müzeye ya da konsere hiç gidememesiyle başlıyor. Yüzmeyi hiç bilmeden büyüyen çocuklar, bir piyano tuşuna dokunmadan gençliğe adım atanlar, hayal gücünü genişletecek sahnelerle hiç buluşamayanlar var bu ülkede.

Ve bazı çocuklar var ki, doğup büyüdükleri mahalleden dışarı hiç çıkmadan bir çocukluk geçiriyor. Ne başka bir semti görüyorlar, ne bir denizi, ne bir ormanı, ne bir sergiyi… Onlar için dünya, yalnızca yaşadıkları sokaktan ibaret. Yoksulluk, sınırlarını daraltıyor; keşif, deneyim ve gelişim haklarını sessizce ellerinden alıyor.

Bu görünmeyen yoksulluğun en kırılgan katmanı ise, çocukların ailelerini seçememesiyle başlıyor. Her çocuk, içine doğduğu şartları kendisi belirlemiyor. Bazı çocuklar, eğitime, gelişime ve çocuk haklarına duyarlı ailelerde büyürken; bazıları ise eğitimsizliğin, bilinçsizlik ve ekonomik dengesizliklerin gölgesinde dünyaya geliyor.

Kimi zaman aileler, kendi yaşam şartlarını, imkânlarını ya da gelecek sorumluluğunu gözetmeden art arda çocuk sahibi olabiliyor. Bu durum yalnızca onların değil, çocuklarının da hayatını etkileyen çok yönlü bir eşitsizliğe dönüşüyor. Çünkü yeterince beslenmek, giyinmek, barınmak kadar; sevgiyle büyümek, ilgi görmek, desteklenmek ve birey olabilmek de bir çocuğun hakkı. Ailelerin yetersizliği, bilinçsizliği ya da çaresizliği, çocukların taşıyacağı bir yük olmamalı.

Yoksulluk sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal, kültürel ve duygusal bir kısıtlanmışlıktır. Çocukların potansiyelini körelten, yaşam enerjisini törpüleyen bu sessiz eşitsizlik, tüm toplumun vicdanını ilgilendirir. Ve bu mesele sadece ailelerin değil, tüm toplumun sorumluluğundadır. Çocuklar için fırsat eşitliği yaratamayan bir düzenin adaletinden söz edilemez.

Bu nedenle, çocuk yoksulluğu artık sadece bir sosyal sorun değil, aynı zamanda bir vicdan meselesidir. Birey olarak, kurum olarak, karar alıcı olarak hepimizin yapabileceği bir şey var: Gözümüzü çevirmek, kulak vermek, çözüm aramak… Çünkü bir çocuğun hayatını değiştirmek, aslında bir toplumun geleceğini yeniden inşa etmektir.

Yoksulluk içinde büyüyen çocuklar, sustukça biz eksiliyoruz. Görmezden geldikçe biz geriliyoruz. Çocukların sesi yükselsin diye, önce biz duyarlı olmalıyız. Çünkü eşitlik, yalnızca büyük laflarla değil, küçük hayatlara dokunarak başlar.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!