Yusuf Ziya Leblebici
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KÖŞE YAZISI
  4. Çocukluğa Yolculuk

Çocukluğa Yolculuk

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen kimsenin olmadığı, sessiz bir yere çekilip düşünmeyi ve belleklerimi geçmişe doğru itelemeyi seviyorum.

Kendimi sınıyorum, hafızam beni kaç yaş geriye götürebilir diye !.. Elbette ki dünyaya gözlerimi açtığım, ya da yürümeye başladığımı göremiyorum. Ancak, 4-5 yaşlarımdan küçük bir kaç kesiti yakalayabiliyorum o kadar !

İlkokula başladığım günü o kadar net hatırlıyorum ki, beni okula yazdıran Büyükannem’i  kucaklayıp, “Beni bırakma” deyişim hala kulaklarımda…

Çocuk gözüyle çok geniş görünen dar sokaklarda oynayışımızı, yazın ortasında ayağımızdaki lastik çizmelerle tek kale maçlarımızı ve atletlerimizin sırtına numaralar diktirdiğimiz zamanı anımsamak bile anlık da olsa mutluluk veriyor…

Rengarenk misketleri toplamanın, gazoz kapaklarıyla zenginleşmenin, artist kartlarını biriktirmenin ne kadar hoş bir duygu olduğunu şu anda bile hissedebiliyorum…

Elma gibi ısırarak yediğimiz domateslerin tadı damağıma geliyor sanki. “Çiğdem çiğdem çiçeği” diye sokaklarda bağırarak evlerden bir şeyler topluyoruz arkadaşlarımla…

Hayat kavgasını bilmiyoruz, arada bir büyüklerimizin götürdüğü açık hava sinemasının dışında dünyayla bir bağlantımız yok !..  Filmi izlerken çekirdek yemenin hazzı bir başka oluyordu. Hele de Türkan Şoray, Fatma  Girik, Yılmaz Güney ve o çok ünlü oyuncuların büründükleri karakterlerin rolleri ve senaryo büyüklerimizi ağlatırken, bizler çekirdek ve patlamış mısır, gazoz derdindeydik!

Kokusunu  hala unutamadığım o muhteşem yemekler pişerken evde,  pikapta Hakkı Bulut’un “Falcı”sı eşliğinde, Beşiktaş’ın Zekeriyalı, Nikolu, Sanlılı kartlarını yere sererek gururla izlediğim o yılların tadını çıkarmışız diyorum kendi kendime!.. Hem de az oyuncakla, yoksulluk veya ailelerimizin tutumluluklarıyla…

Bırakın bilgisayarı, telefonu, hatta elektronik hiç bir şeyimizin olmadığı gibi, evlerimizdeki en lüks eşyalarımız, radyo, pikap ve aydınlatmak için kullandığımız lüküslerdi, gırgır süpürgeleriydi…

Yamalı pantolonlarla, yarım  kurşun kalem ve silgilerle okumaktan hiç utanmamıştık. Belki de utanılacak bir şey olduğunu düşünmemiştik bile,  zaten utanılacak bir yanı da yoktu… Okulda on kuruşa tatlı maya almanın zevkinin, arkadaş kutsallığının ve toplumun insalcıllığının tavan olduğu atmosferde utanmak kelimesi ne kadar aciz kalıyor!.. Şahsen ben çocukluğumdaki yoksulluğumla gurur duydum ve duymaya da devam edeceğim…

Ceplerimiz yoksul olsa da gönüllerimiz zengindi…

Aslında babamın pazardan sebzeleri doldurduğu filelerde mutluluk taşınıyordu faytonlara ve atların rüzgarıyla eve giriyordu tebessümler…

Yollara dökülen at kestaneleri, haylaz çocukların ellerinden uçup, kızların bacaklarına acı veriyordu…

Her ailenin bir bahçesi, bahçesinde yetişen meyvaları manavları kıskandırıyordu domates kızarıklığında…

Tencere-tava, şarkılarda değil, tel dolaplı mutfakların  tahta  raflarında fay temizliğinde parlıyordu…

Tornetlerin, telden arabaların, gazoz kapaklarının pilleri hiç bitmiyordu oyun oynarken misketli sokaklarda…

Alıçlar boyunlarımızda kolye iken, kirazlar küpeydi kulaklarımızda…

Kelekler turşuya yatardı bidonlarda, ağzımızı dayardık pınarlardan akan tatlı sulara…

Dizimiz-dirseklerimiz yamalıydı, ayaklarımızda soğuk kuyu…

Hepimizi bir heyecan sarardı her bayrama doğru…

Alınırsa bayramlıklar, yatakta bile onları kucaklar sımsıkı sarılırdık geceler boyu…

Elmalar-kayısılar çalardık komşu bahçelerden hapse girmeden. Komşumuz kovalardı bizi komşuluğu silmeden.

Kimse bizi yargılamazdı küçük ve tatlı suçlarda, en büyük suç insan  hakkı yemekti o yıllarda…

Büyükler masallara başlarken “…bir varmış, bir yokmuş…” diye, varolan iyilik ve güzellikti bizlere vermek istenen.

Yok olanı ise hala yüreklerimize sokmadık kötü ve haram diye…

Dün böyleydi bizim yoksul çocukluğumuz…

Bugün yine aynı dünleri arıyoruz!..

Dünler tatlıydı ve her yeni gün dünlerimizi arattı… Dilimizde, düşüncelerimizde geleceğin  aydınlık  olacağını  söyledik durduk !

Peki bu günler dünlerden daha mı aydınlık, daha mı yaşanası !..

Gözlerinizi kapatıp çocukluğunuza doğru bir yolculuk yaptığınızda bunun kararını sizler vereceksiniz…

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

1 Yorum

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!