Yeni bir araştırma, romantik aşıkların dört farklı kategoriye ayrılabileceğini ortaya koydu. Bunlar arasında haftada 20 kez cinsel ilişkiye giren bir grup da bulunuyor.
Personality and Individual Differences dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, romantik aşıklar şu dört gruba ayrılıyor: Hafif romantik, orta düzeyde romantik, yoğun romantik ve şehvetli romantik.
Çalışmanın baş yazarı, Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden biyolojik antropoloji alanında doktora adayı olan Adam Bode, romantik aşkı ‘belli bir bireyle uzun vadeli birlikte olma arzusu ile ilişkilendirilen bir motivasyon durumu’ olarak tanımlıyor. Ona göre bu durum, ‘insanların yakın evrimsel tarihinde ortaya çıkmış’ bir özellik.
Bode, romantik aşkın her yaşta görülebildiğini ve hem kadınlarda hem erkeklerde bilişsel, duygusal, davranışsal, sosyal, genetik, sinirsel ve hormonal aktivitelerle ilişkili olduğunu belirtiyor. Ayrıca aşkın eş seçimi, kur yapma, cinsellik ve bağlanma gibi işlevleri olduğuna dikkat çekiyor.
Ancak Bode, tanımın ‘mükemmel olmadığını’ kabul ediyor ve aşkın, ergenliğe kadar tüm özelliklerini geliştirmediğini ekliyor. Gelecekteki araştırmalarda, romantik aşkın hangi yaşta başladığı ve ilişki sürecinde nasıl değiştiği gibi konulara daha fazla odaklanmayı planlıyor.
Araştırmanın bulguları
Araştırmaya göre, romantik aşkın başlangıç evresi, hormon seviyeleri ve nörotransmitter değişimleriyle ölçülebiliyor. Bu evrenin iki yıl kadar sürebileceği, sonrasında ise ‘yoldaşça aşka’ dönüştüğü belirtiliyor. Ancak bazı durumlarda bu sürenin daha uzun olabileceği de belirtiliyor.
Bode, araştırmalarının aşkın herkes için aynı olmadığını ilk kez bilimsel olarak kanıtladığını söylüyor. “Bu kulağa bariz geliyor olabilir, ama bilim bunu şimdiye kadar göstermemişti,” diyor.
Araştırma ekibi, Avustralya Ulusal Üniversitesi, Canberra Üniversitesi ve Güney Avustralya Üniversitesi’nden uzmanlardan oluşuyor. 33 ülkeden toplanan Romantik Aşk Anketi 2022 verilerine dayanan araştırma, dünyanın en büyük verileri ortaya koyuyor.
Araştırmada, 18-25 yaş aralığında ve aşık olduğunu belirten 809 kişi analiz edildi. Sonuç olarak dört ana ‘aşk türü’ belirlendi:
Hafif Romantik (yüzde 20,02): Bu gruptaki bireyler, en düşük aşk yoğunluğuna, en az takıntılı düşünmeye, en düşük bağlılık seviyesine ve en az cinsel ilişki sıklığına sahipti. Partnerlerinin kesin olarak aşık olduğunu düşünenlerin oranı sadece yüzde 25,31’di ve cinsel ilişkiye girenlerin oranı yüzde 82,72 olarak ölçüldü.
Orta Düzeyde Romantik (yüzde 40,91): Bu grup, araştırmacılar tarafından ‘tamamen sıradan’ olarak tanımlandı. Erkeklerin daha yaygın olduğu bu kategoridekiler, görece düşük yoğunlukta aşk hissi, daha düşük takıntılı düşünme seviyesi, görece yüksek bağlılık ve orta düzeyde cinsel ilişki sıklığı sergiliyordu.
Yoğun Romantik (yüzde 29,42): Bode, bu gruptakileri ‘çılgın aşık’ olarak tanımlıyor. En yüksek aşk yoğunluğu, en fazla takıntılı düşünme, en yüksek bağlılık ve görece yüksek cinsel ilişki sıklığına sahip kişiler bu kategoride yer aldı. Bu grubun yaklaşık yüzde 60’ı kadınlardan oluşuyordu.
Şehvetli Romantik (yüzde 9,64): Bu grup, haftada ortalama 10, en fazla ise 20 kez cinsel ilişkiye giren bireyleri kapsıyordu. Şehvetli aşıklar, yüksek aşk yoğunluğu, yüksek takıntılı düşünme, yüksek bağlılık ve olağanüstü yüksek cinsel ilişki sıklığı ile karakterize edildi. Erkeklerin biraz daha fazla olduğu bu gruptaki bireyler, birlikte yaşamadıkları ancak bağlı oldukları romantik ilişkilerde bulunuyordu.
Araştırmada, katılımcıların aşk yoğunluğu, takıntılı düşünme seviyeleri, bağlılık derecesi ve cinsel ilişki sıklıkları analiz edilerek bu kategoriler oluşturuldu. Bode, bazı ilginç ilişkiler de bulduklarını belirtiyor: Örneğin, şehvetli aşıkların sigara içmeye daha meyilli olduğu, seyahat etmeyi daha çok istediği ve daha fazla para harcama eğiliminde olduğu görüldü.
Araştırma ekibi, aşk yoğunluğunu ölçmek için 1986’da geliştirilen ‘Tutkulu Aşk Ölçeği (PLS)’ adlı bilimsel bir ölçeği kullandı. Bu ölçek, romantik aşkın bilişsel, duygusal ve davranışsal özelliklerini kültürel olarak ölçebilen güvenilir bir yöntem olarak kabul ediliyor.
Araştırmacılar, ilerleyen dönemlerde romantik aşkın cinsiyet, cinsel yönelim ve kültürel farklılıklar açısından nasıl değiştiğini incelemeyi öneriyor. Aynı zamanda, aşkın zaman içindeki etkisini ve ruh hali üzerindeki rolünü araştırmanın da faydalı olacağını düşünüyorlar.
Ancak çalışmanın bazı sınırlamaları var. Katılımcıların çoğu genç, İngilizce konuşan ve Batılı, eğitimli, sanayileşmiş, zengin ve demokratik (WEIRD) ülkelerden gelen bireylerdi.
Bode, “Romantik aşk, aile ve romantik ilişkilerin oluşumu, kültür üzerindeki etkisi ve evrenselliği açısından yeterince araştırılmamış bir konu. Biz de dünya çapındaki araştırmacıların bunu daha iyi anlamasına yardımcı olmak istiyoruz,” diyor.
“Bu bulgular, romantik aşkın evrimi açısından önemli. İnsanlar, aşkı ifade etme biçimleri açısından hâlâ evrimleşiyor olabilir.”