Neşe Dilekçioğlu
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. KÖŞE YAZISI
  4. Magazin Siyaseti(!)

Magazin Siyaseti(!)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Siyaset denen ‘kolektif kârcılık’ siyaset-i ilmîyyenin gereği gibi yapılamayınca ‘siyaseti sanat gibi yapalım’ sözümden anladıkları şey hemen magazinleştirmek oldu.
Siyaset de sanat da insan için yapılır ki, her ikisinin de ortak noktası insandır. Bu öz fikir olunca da: İnsan çıkarına kurgulanır siyasal eylemler.
Her iki umdeye baktığımızda:  Sorgulayan, itiraz sesi yüksek, bilinçli özgür bireyler ve toplum yaratmak için çabaları görürsünüz. Hem sanatın hem de siyasetin
topluma hitap etmek, onlardan alkış ve beğeni alarak tercih edilmek kaygısı vardır. İşte bu istencin gerçekliği siyasal ve sanatsal sunumda, ses tonundan alın da sunulan retoriğe, ürünlere kadar önem arzeder ki bu  ihtimamlı olmayı gerekli kılar. İnandırıcılığın olabilmesi ise ihtiyaçların tespiti ve sunumdaki hassasiyetle mümkündür.
Örneğin her iki grup da tiz perdelerden ve yüksek volümlü haykırışlarla bağırıp çağırdıkça cırıl cırıl etseler de daha kalabalık kesimlere, kesime hitap ettiklerini zannederler. Salonlar ve meydanlar bu örneklerle doludur. Bu görünür etki dinleyicilerin çok olduğu anlamına gelmez.
İnandırıcı bir ses tonu ile hitabet gücü elbette ki daha etkilidir.
Peki inandırıcılık nasıl olacaktır?
Toplumun dertleri, sıkıntıları, yaşam kaygıları, gelecek beklentilerini güçlü bir sesle yaygara yapmadan seslendirmek, mikrofonu iyi kullanmak,  promterden  destek almadan, yürek sesi ile konuşmak, insanlara tepeden bakmadan, kürsü ve sahne hakimiyeti ile sinerji güçlenerek kalabalıklara geçecektir.
Bu nedenle ilk düstur: Halkını iyi tanıyacaksın, olmalıdır.
Siyasal zemin ile sanat yolculuğu yapmak ister iseniz: Türklerin yaşam öyküsü, uygarlık ölçütleri, etno kültürel yaşam birikimleri, toplumsal tepki ve itirazları, folklorik tutkuları, oyunları, müzikleri, sanatları vs. olguları konusunda birikim sahibi olmaklık zorunluluktur.
Binlerce yıllık ananeler ve törelerin de üstünde oynamadan ve aidiyet duyulan bu orijine bağlı bir gelişme güderek bu yolda ilerlemelidir.
Toplumsal dokuyu yaratan ana ekseni değiştirmeye, dönüştürmeye çalışmadan yürünmelidir. Müzikal anlamda  ezgilerine, sözlerine yarattıkları biçime sadık kalıp, onları geliştirecek bir evrimsel yön bulmalıdır. Siyasetin de bir dili bunlardan mutlak olarak esin bulacaktır. Tüm bunların nedeni, siyasal ve sanatın zemini ile bu iki alanın yürütücü donörleri aynı toplumsal bütünlüğün içinden bir parçadırlar, kendi köklerine yabancılaşamazlar. Çünķü onlardan biri olduğunuz da halk tarafından temsil etme yeterliliğine adım atmış olursunuz.
Bunları es geçerseniz yuhlanırsınız. Meydan da konser alanı da size zehir olur. Sahnelerden uzaklaşır, meydanlardan elinizi ayağınızı çektirirler.
Halk kimi alkışlayacağını, kime inanacağını, kime prim vereceğini iyi bilir kısaca…
Kendi dilinden konuşmayan itibar avcılarını bir günde itibarsızlaştırır.
Halkla kavgalı siyaset ve sanat sahnesinde tutuluyorum, coşkulu alkış alıyorum derseniz, buna güvenmeyiniz. O alanları, salonları bir şekilde doldurmuş olsanız da imza föylü emekçileri zorla taşısanız da, alkış alsanız da, bitiş gerçekliğini yok edemezseniz.
Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın mitinglerini, aldığı alkışları ve boş oy sandıklarını anımsayınız da yazmaya çalıştığım  olayla ilintilemeyiniz.
Güncele gelir isem, tam burada siyasetçiler  sıkıştılar.
Emekliler, dar gelirliler, asgari ücretle geçinenler, toplumun büyük bir kesimi ses yükseltmeye, iktidarı eleştirmeye başlayınca, siyaset sanat gibi yapılamayınca, hele bir de destek alkışları giderek azalınca, siyaset birden yönünü ve yüzünü magazine döndürdü galiba.
Boyalı basın, hafta sonu programları gibi tıpkı: Kim kiminle, nerede yakalanmış, nerede sahne almış, ne giymiş, eteği mıçının tepesindeymiş, yaşantısı topluma kötü örnek ve özenti oluşturuyormuş, gençleri hayal dünyasına, kolay para kazanmaya, söylemesi ayıp bir şeye teşvik ediyormuş, ahlak deseniz bunlarda yerle bir, ahlaka mugayyir imiş…
Pudra şekeri kullanımı bu kesimde artmış falan filan…
Siyaset magazin, bel altı ilişkileri siyaseti yönlendirir, değiştirir şekle gelmiş miş…
Bunları dile getirdiğimizde, konuştuğumuzda, siyasetin magazinden ne farkı kaldı ki diye düşünebilirsiniz elbette.
İç içe geçmiş mide bulandırıcı garip bir yapılanma, çirkin ilişkiler, kumpaslar, yerle bir olmuş ahlak, rant, talan, adam kayırma her şey var.
Siyaset bunun neresinde bilemem
Ancak bildiğim bir şey var ki siyaseti sanat gibi yapmazsanız, halkın gerçeklerinden kopar, uzaklaşırsanız, magazin boyutuna geçersiniz, günlük oyalama, eğlencelik, realite şovlar, sabun köpüğü diziler gibi raf ömrünüz kısa olur siyasetin tedavülünden kalkarsınız…
Bir an önce gerçek gündeme dönmek umuduyla meclisten kolaylıkla geçen, içinde emekli, dar gelirli, asgari ücretli olmayan, kavgaların magazin kültürü ile servis edildiği, bizi temsil etmeyen, açlığa, yoksulluğa mahkum eden yeni bütçemiz hayırlara vesile olsun…
Hep bir elden başkalarına muhtaç yaşayan, dilenci toplumu yarattınız.
Siz çaresizliğin gerçekten ne olduğunu bilmiyorsunuz.
Ellerine sıkıştırdığınız zarf, ya da iyane gibi sunduğunuz maaş artışı ile geçinmek ham hayal.
Halk ne durumda mı?
Hayırlarınızı unutmayın..

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!