Hakan Aytaç
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Edebiyat
  4. Kim olduğunuzu gayet iyi biliyoruz!

Kim olduğunuzu gayet iyi biliyoruz!

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şu cennet ülkemizde yaşamak, bazen gerçekten ıstırap verici oluyor. Söylemek çok acı ama durum gerçekten böyle. Elbette bu, her gün yaşadığımız, -en hafif tabirle- nice olumsuzluğu dert edinenler için geçerli. Hani Goethe’nin ünlü sözü vardır, “Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir,” diye. Türkiye ise maalesef, cennetten bir köşe olmasının diyetini ödermiş gibi, cehennemin katlarından bir tanesi sanki.

Kafamızı kuma gömüp yaşayamıyoruz, adamsendecilik oynayamıyoruz, insanların, ülkenin dertleriyle dertleniyoruz… Çünkü onurlu bir yaşam bunu gerektiriyor. “Çocuklar hunharca katledilirken konuşulacak konu mu?” dediğinizi duyar gibiyim ama en büyük acıların kaynağında, en küçük hadiselerin hesabının sorulmamasının yattığı kanaatindeyim. Uçakta olay çıkartan adamı görmüşsünüzdür. İzlemediysen lütfen ibret örneği olarak izleyin. Bağırıyor, çağırıyor, kabin memurlarına mütemadiyen hakaret ve küfür ediyor, bir de üzerine “Ne yapacaksın ulan?” diye hesap soruyor. Dakikalarca sürüyor. Tamam, olabilir. Ruh hastasıdır, gereği yapılır der geçersiniz. Ama bana göre esas sorun bundan sonra başlıyor. Uçağın güvenliğini tehdit eden bu şahsa müdahale edilmesi için, uçağa polis çağrılıyor. İki tane polis, adamın derdini anlamak için geliyorlar ama beyefendi aynı hareketlerine hiç utanmadan, sıkılmadan, korkmadan devam ediyor. Polis ne yapıyor dersiniz? “Tamam, beyefendi sakin olun!”

Uluslararası uçuş kuralları gereği, normalde bu kişinin yaka paça yere yatırılıp etkisiz hale getirilmesi, ters kelepçe yapılması, boynunun yere yapıştırılması, karga tulumba dışarı atılması falan gerekir! Zira biz, sokakta hak mücadelesi derdindeki eylemcilere yapılan muameleden biliyoruz! Ama polislerin sakin halinin gerekçesini biraz sonra anlıyoruz:

“Benim on tane fabrikam var ulan!”

Yaa, gördünüz mü? Neyse, polis memuru koltukları yumruklayan zıvanadan çıkmış bu adama hala sabırla, “Tamam da ne istiyorsun?” diye soruyor. O da kabin memurlarından birini kastederek: “Ben o karının işten atılmasını istiyorum. Hani müşteri her zaman haklıydı?” diyor. Kusura bakma efendi, sen istiyorsun diye kimse ekmeğinden olamaz bir, ikincisi sen müşteri falan değilsin, olsan olsan “müfteri” olabilirsin! Fakat en acısı da ne biliyor musunuz? Küfürlerinin, hakaretlerinin, kara çalmalarının arasında, bir de pasaportunu sallayarak,“Biz Türk’üz lan, Türk’üz,” diyor. Evet, maalesef siz gibiler sayesinde o elinde salladığın Türkiye Cumhuriyeti Pasaportu dünyanın en kıymetsiz cüzdanları arasında görülüyor ve dolayısıyla Türk olmak da bir utanç vesikası haline geldi! Peki ya şu, normalde yaka paça dışarı atması gereken polise ne demeli? Aslında onun da bir suçu yok arkadaşlar. Evet, yok! Çünkü görevini gerektiği gibi yerine getirmeye çalışırken,

“Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Seni ülkenin en ücra köşesine sürdürürüm. Anandan doğduğuna pişman edeceğim. Hepinizi görevden aldıracağım,”

diyenlerin, dedikleri gibi yaptıklarının örneğini çok kez görmüş. Hatta bilmem kimin yeğeni çıkan bir zırtapozun, bütün teşkilatı sıraya dizerek hakaretler ettiğini, sıra dayağına bile çektiğini… Haliyle o da böylesi caka satanlar için, acaba sağlam kayaya toslarım da başıma bir şey gelir mi diye düşünerek temkinli yaklaşıyor. Güç, o gün kimin elindeyse onun koruyup kollayıcısı oluyor. Evet, dün itibariyle bu uçak magandasının tutuklandığını öğrendik. İyi güzel ama sosyal medyanın baskısı sayesinde tutuklandığından hangimiz emin değiliz? Adalet sistemi, bu ve buna benzer kişilerin, kimdir, nedir diye bakmayacak anında canına okuyacak, işte o kadar! Özellikle de suç işleyenin değil, hata yapanın değil, sinirine hâkim olamayıp insanlara veya etrafına zarar verenlerin de değil, tüm bunları yapıp, bir de üstüne üste çıkanların, caka satanların canına okuyacak! Okuyacak ki, insanlar yaptıklarından pişman olsunlar, yaptıklarının bedelini ödeyeceklerini bilsinler ve bir dahakine bu kadar pervasız olamasınlar!

Prof. Dr. Ahmet Arslan’a kulak verelim:

“Biz toplum değiliz. Peki, hocam biz neyiz? Biz kabileyiz, biz mahalleyiz, biz geniş bir aileyiz, köyüz biz. Toplum şudur; Üyelerinin hem bireyselliği hem farklılığı hem bilinci olan, hem niçin bir araya geldiklerini bilen, hem güçlerinin farkında olan, toplumu niye kurduklarını bilen ve bu bildikleri amaç uğruna da davranan insanlardan meydana gelen şeye toplum denir. Bakın tekrar ediyorum, biz toplum değiliz. Biz, hadi en iyi deyimle cemaatiz.”

Bu sözlerden alınacak çok ders var. Bana düşündürdüklerine biraz değinmek istiyorum; Eskiden cezalandırma sisteminin bir işe yaramayacağını inanırdım, bu fikri savunurdum. Evet, her şeyin eğitimden geçtiğini hala düşünüyorum. Fakat biz, birçok uluslararası kabul görmüş normdan artık çok uzaktayız. Çok uzun zamandır da hızla geriye gidiyoruz. Çürüme o kadar yoğun ki, bütün bu görgü, adalet, hakkaniyet kurallarının, insanlara eğitim vererek, bilinçlenerek oturtulması için çok uzun bir süre ve belki de birkaç nesil gerekli… Bu nedenle, cezalandırma, caydırma, bedelini ödetme sisteminin, bu coğrafya için çok net biçimde gerekli
olduğunu savunuyorum. Bunca sorunumuz varken, yine küçük mesele gibi gözükebilir ama bence başlı başına yurttaş olma bilincinin, çevresine ve insanlara saygılı olmak açısından en temel gereklerden biridir.

Bolu Belediyesi’nin çevreyi kirletenlere, yere çöpe atanlara verdiği ağır para cezalarını görmüşsünüzdür. Bence son derece mühim, toplum içerisinde yaşadığının farkına varmanın en güzel örneklerinden biridir. Yetmez ama evet diyorum! Sıkıya gelince “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyerek işini çözmeye çalışanlar, evet sizi tanıyoruz. Yere çöp döken, trafikte makas atan, uçakta magandalık yapan, kadına sarkıntılık eden ve şiddet uygulayan, kendinden altta gördüğüne eziyet edip üstte olana yaltaklanan, küçücük çocuktan yararlanmaya ve onları gözünü bile kırpmadan yok etmeye kalkan, hak, hukuk, kaide tanımayan… Bunların hepsi aslında aynı kişidir. Toplumdan dışlanması gereken ama bir şekilde gücü eline geçirmiş ve başına bir şey gelmeyeceği rahatlığıyla hoyratlığını sürdürenler… Şu cennet ülke, ikimize dar! Ya ses çıkarıp, itiraz edip, yılmadan mücadeleyle bu zihniyetin kökünü kazıyacağız, ya da dert edinenler olarak kahrımızdan öleceğiz…

Çünkü onurlu bir yaşam, bunu gerektiriyor…

 

 

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 Yorum

  1. 19 Eylül 2024, 08:55

    Yüreğine kalemine sağlık 👏
    Bir nebze düşüncelerinize kalem oldun…
    Başarılar diliyorum❣️💙💙

    Cevapla
  2. 19 Eylül 2024, 14:32

    Kalemine, yüreğine sağlık.
    Hislerimize tercüman olmuşsun.

    Cevapla
  3. 20 Eylül 2024, 11:51

    Çok güzel anlattın Hakan👏👏👏👏

    Cevapla
  4. 20 Eylül 2024, 17:53

    Elinize sağlık devamını dilerim.

    Cevapla
Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!