Zaman bonkörüyüz !
Bazen küçücük anlar bile bizleri geçmişe doğru sürükler… Kimi zaman çocukluğumuza doğru yol alır, kimi zaman hayatın basamaklarını, ne denli hızlı çıktığımıza şaşarız.
Dalından kopmuş kuru bir yaprak misali, hayatın rüzgarına kapılışımız direncimizi kırdıkça, boyun eğerek teslim oluruz.
Hepimiz de zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğini düşüne duralım, düşünürken de zamanı nasıl bonkörce harcadığımızı farketmiyoruz! Doğduğumuzda zaman milyarderi iken, ilerleyen yaşlarımızda yoksulluğa düşüyoruz… Zamanımızı idareli harcayıp, her an önümüzdeki yıllar tarafından soyulabileceğimiz aklımıza gelmiyor bile!
Çocuklarımız büyür seviniriz, beklediğimiz günler gelir seviniriz, veya dört gözle bekleriz vs. vs… Ama zaman akıp gitti diye de hayıflanırız. Ne tuhaf bir tezat!
İstesek de istemesek de, cebimize doldurulan zamanımız azaldıkça, bedenen yoksullaşıyor ve dört gözle gelmesini beklediğimiz günlerin, anların yavaşlamasını diliyoruz.
Aslında beyazla gelip beyazla geri gidiyoruz. Doğduğumuzda bizlere sunulan ve ilk malımız olan beyaz kundak, bize o kadar güçlü bir tekme vuruyor ki, beyaz kefenin kucağına atıyor.
Ortada bir senaryo var, başı da sonu da belli… Başında gözümüzü açıyor, sonunda kapatıyoruz. Başında ağlıyor, sonunda ağlatıyoruz. Ortada ise bizlere biçilen rollere girip aradaki zamanı dolduruyoruz.
O halde neden günlerimizi en güzel şekilde giydirip düğün-bayram gezdirmiyoruz! Kat kat elbiselerimiz olsun her renk. Ancak, günlerimizin atleti mutlaka ve mutlaka insanlık, sanat, sevgi ve barış olsun…
Tabi ki hepimizin dileği bu şekilde!
Ancak öte yandan da , yukarıdaki özlemler ve dileklerimizin üzerine ambargo koyanları ya çıkarlarımız doğrultusunda görmemezlikten geliriz, ya da işi kaderciliğe bağlarız.
Hepimiz mutlaka en iyi şeylere layığız. Önümüze dayanan barikatlar bizleri engellediği sürece, bireysellikten toplumsallığa geçiş yapmak zorundayız. Ne zaman toplumsal yaşamayı öğrenir, dayanışmayı güçlendirirsek bu barikatları yıkmayı da o zaman başarırız. Bu da çok pencere sahibi olmaktan geçiyor. İnsanları anlayabilmek için tek pencerenin dışında, her pencereden de bakmamız gerekiyor ki yanlışlar olmazsa doğruları farkedebilmemizin imkansız olduğunu anlayabilelim. Anlayabilelim ki kol kola girebileceğimiz insanları kazanmanın yollarını bulalım.
İnsanlık, özellikle bu dönemde zor bir zanaata dönüştü. Yazımın başında bahsettiğim evrelerdeki özlemler yerini “yarına nasıl çıkacağım”a bırakırken, çocukluğumuzdan beri hep dillendirdiğimiz “yarın daha güzel olacak” umudunu hiç yakalayamasak da sürdürmek zorundayız.
Yarınların daha güzel olacağı umudu ile…
Tebrikler Başkanım yalın ve etkileyici olmuş
Aşık Sinem Bacı
Sn:Yusuf Ziya Leblebici yazınızı büyük zevkle okudum çünkü içinde çok önemli imgeler vede mesaj var. Herzaman her ürettiğiniz. şiir ve makale gibi. Güçlü ✏️ yürekten katılıyor vede kutluyorum
Saygılarımla
Âşık Sinem Baci