1. Haberler
  2. Diğer
  3. Hormonlar hayatımızı nasıl kontrol ediyor?

Hormonlar hayatımızı nasıl kontrol ediyor?

featured
doctor holding blood tube for analysis of Hormones in Biochemistry lab. Blood sample for study of levels of hormone tests
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hepimiz hislerimizi, duygularımızı kontrol altında tuttuğumuzu düşünmek isteriz ama gerçekten öyle mi?

Bilim insanları uzun süredir nörotransmitter diye bilinen kimyasal mesaj taşıyıcıların beynimiz üzerinde dev bir etkisi olduğunu biliyor.

Fakat uzmanlar daha fazlasını öğrendikçe, hormonların beynimizi hiç beklenmedik şekillerde etkileyebileceğini anlamaya başladılar.

Şimdi de bazı uzmanlar, bu bilgiyi depresyon ve kaygı bozukluğuna yeni tedaviler bulmak için kullanmaya çalışıyor.

Hormonlar belli bezler, organlar ve dokular tarafından üretilen kimyasal mesaj kuryeleri gibidir.

Kan akışına girip vücudu dolanıyor ve sonra da vücudun belirli bir yerindeki alıcılara yapışıyorlar.

Bu yapışma bir tür biyolojik “el sıkışma” işlevi görüyor ve vücuda belirli bir şey yapmasını söylüyor.

Örneğin insülin hormonu vücuda ve kaslara kandaki fazla glukozu emmesini ve glikojen olarak depolamasını söylüyor.

Bilim insanları şu ana dek insan vücudundaki 50’den fazla hormonu tespit etti. Bunlar, insan vücudundaki yüzlerce süreci yönetiyor.

Bunlara büyüme ve gelişme, cinsel fonksiyon, üreme, uyuma ile uyanma döngüsü ve psikolojik sağlık da dahil.

Kanada’daki Ottawa Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Nefise İsmail “Hormonlar gerçekten modumuzu ve duygularımızı etkiliyor” diyor:

“Bunu beynin belirli bölgelerinde üretilen nörotransmiterlerle etkileşime girerek yapıyorlar.

“Aynı zamanda hücre ölümü ve beyin hücrelerinin yeniden üretimini de etkileyerek.”

Depresyon, kaygı bozukluğu ya da travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sorunlar, büyük hormonal geçiş dönemlerinde yaygın görülüyor.

Bu durum özellikle de kadınlar için geçerli.

Çocukluktaki depresyon oranları erkek ve kızlar arasında eşit düzeyde ama ergenliğe girildiğinde, kızların depresyon ihtimali iki katına çıkıyor.

Bu fark tüm yaşam boyunca devam ediyor.

Peki, bunun suçlusu hormonlar mı?

Kadınsanız, seks hormonlarının modunuz üzerinde çok büyük bir etkisi olduğunu öğrenmek sizi şaşırtmayabilir.

Kadınların regl dönemleri öncesindeki günler ve haftalarda, östrojen ve pregesteron seviyeleri düşüyor.

Herkeste olmasa da bazı kadınlarda asabiyet, yorgunluk, üzüntü ve kaygıya neden olabiliyor.

Hatta bazı kadınlar premenstrüel disforik bozukluk (PMDD) adı verilen ciddi bir adet öncesi gerginlik sendromu yaşıyorlar.

Hormonlarla bağlantılı bu bozuklukta aşırı mod değişimleri, kaygı, depresyon ve iki hafta süren adet döneminde intihar duyguları hissedilebiliyor.

ABD’deki Johns Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden psikiyatri ve davranış bilimleri Doçenti Liisa Hantsoo “Birçok kadında PMDD kronik bir hastalık çünkü her ay bununla uğraşmak zorunda kalıyorlar ve insanların yaşamı üzerinde büyük bir etkisi olabiliyor” diyor.

Tam tersine, yumurta üretiminden hemen önceki dönemde görülen yüksek düzeyde östrojen de mutlulukla ilişkilendiriliyor.

Bu arada progesteronun parçalanmasıyla ortaya çıkan allopregnanolon’un da sakinleştirici etkileri olduğu biliniyor.

Hantsoo “Birine allopregnanolon enjeksiyonu yaparsanız, rahatlatacaktır” diyor.

Kadınların uğraşmak zorunda kaldığı tek zorluk sadece “ayın o dönemi” de değil.

Gebelikte, menopoz öncesi ve menopoz dönemindeki hormonal dalgalanmalar, psikolojik sağlığa önemli bir darbe vuruyor.

Yeni doğum yapmış kadınların yaklaşık %13’ü depresyon yaşıyor.

Peki, neden? Doğumun hemen ardından, kadınlardaki progesteron ve östrojen hormonlarında keskin bir düşüş oluyor.

Menopoz öncesi dönemde de kadınların yumurtalık hormonlarında keskin dalgalanmalar olabiliyor.

Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nden Psikiyatri Profesörü Liisa Galea “Büyük ihtimalle mesele bir kişideki hormon seviyesi değil de, çok düşük seviyelerden çok yükseğe çıkması ya da yüksek seviyelerden çok düşüğe gerilemesi” diyor:

“Bazı insanlar bu tür dalgalanmalara karşı daha duyarlı. Bazıları da herhangi bir belirti göstermeden menopozu rahat bir şekilde geçiriyor.”

Sadece kadınlar da değil. Erkeklerde de yaşlandıkça testesteron seviyesi düşüyor ama bu azalma daha yavaş ve kadınlardaki kadar belirgin değil.

Ancak bu küçük değişikliklerin bile bazı erkeklerde mod değişimine yol açtığını gösteren kanıtlar var.

Bazı erkeklerde yaşamları boyunca testesteron seviyeleri azaldıkça mod değişimleri görüyoruz. Bu da kesinlikle çok fazla ilgi gösterilmeyen bir başlık” diyor.

Cinsiyet hormonlarının morali etkileyebilme yollarından biri de beyindeki serotonin ve dopamin nörotransmiterlerinin seviyelerini artırmak.

Serotonin seviyesindeki düşüklük uzun zamandır depresyon nedeni olarak biliniyor.

En yeni antidepresan ilaçlarda da beyindeki bu kimyasalın seviyesi artırılıyor.

Belirli östrojenlerin de serotonin alıcılarını daha aktif kıldığı ve beyindeki dopamin alıcılarının sayısını artırdığını gösteren kanıtlar var.

Bir başka teori de östrojenin beyin hücrelerini hasar almaktan koruduğu ve hatta hafıza ve duygularda rol oynadığı bilinen, beynin hipokampüs bölgesinde yeni beyin hücrelerinin üretilmesini teşvik ettiği yönünde.

Depresyon yaşayanların ve Alzheimer hastalığı olanlarda hipokampüsteki beyin hücrelerini kaybettikleri biliniyor.

Bu arada, depresyon ilaçları ve halüsinatif mantar gibi moral yükselten uyuşturucularda bulunan psilosibin gibi maddeler bu bölgede yeni beyin hücresi büyümesini sağlıyor.

 “Östrojen beyin hücrelerini korur, dolayısıyla yeni hücre üretimini teşvik eder” diyor:

“Kadınlar menopoza girdiğinde sinir hücrelerindeki ağaç dallarına benzer çıkıntıların bir tür geri çekilmesini görüyoruz.

“Bu nedenle kadınlar menopoz sırasında sıklıkla beyin sisi ve hafıza sorunlarıyla karşılaşıyorlar.”

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yeni Odak Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!