13 Haziran sabahı İsrail, İran’ın askeri ve nükleer altyapısını hedef alan kapsamlı bir saldırı başlattı. Saldırıda İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami, eski Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Feridun Abbasi ve İslami Azad Üniversitesi Rektörü Muhammed Mehdi Tehranchi’nin de aralarında olduğu üst düzey isimler öldürüldü. Bu saldırı ile Ortadoğu’da tansiyon hızla bölgesel savaş eşiğine tırmandı.
İsrail’in 1948’deki kuruluşundan itibaren Ortadoğu’daki varlığı Arap ülkelerinin yoğun tepkisiyle karşılaştı. Bu durum İsrail’i bölgede Arap olmayan güçlerle ittifaklar aramaya itti. İran, Şah Muhammed Rıza Pehlevi döneminde, İsrail’in bölgedeki stratejik müttefiklerinden biri oldu.
Özellikle 1956 yılında kurulan ve “Poseidon’un üç uçlu mızrağı” anlamına gelen “Trident İstihbarat Ağı” ile İsrail, İran ve Türkiye arasında yakın bir iş birliği başladı. Soğuk Savaş’ın bu kritik döneminde İsrail ve İran arasındaki ilişkiler askeri ve istihbarat alanında derinleşti, petrol ticareti arttı ve iki ülke arasında sessiz diplomatik temsilcilikler açıldı.
1956’da kurulan bu yapı, 1979 İran İslam Devrimi’yle dağıldı. Ayetullah Humeyni liderliğinde gerçekleşen İran İslam Devrimi ile Şah rejimi devrildi ve yeni rejim İsrail’i “Küçük Şeytan”, ABD’yi ise “Büyük Şeytan” ilan etti.
Tahran’daki İsrail Büyükelçiliği kapatıldı. Hatta devrim sonrasında Filistin lideri Yaser Arafat’ın Tahran’ı ziyareti sırasında, sembolik olarak İsrail Büyükelçiliği’nin anahtarı Arafat’a teslim edildi. Böylece bir dönem müttefik olan iki ülke, açık düşmanlar haline geldi. Devrimden sonra İsrail ve İran arasında doğrudan çatışmalar yerine vekâlet savaşları öne çıktı.
İran, Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Irak’taki Şii milis grupları destekleyerek İsrail karşıtı “Direniş Ekseni”ni güçlendirdi. Bu dönem, iki ülkenin birbirleriyle doğrudan karşılaşmadan mücadele ettiği ancak farklı bölgelerde sürekli bir çatışmanın sürdüğü yıllar oldu. Hizbullah’ın 1982’de Lübnan iç savaşına müdahalesinden itibaren İran, İsrail’e yönelik saldırılar düzenleyen en büyük vekâlet gücünü yaratmış oldu.
İran Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani, İran’ın vekâlet savaşlarının en önemli isimlerinden biriydi. Süleymani, 3 Ocak 2020’de ABD’nin Bağdat’ta düzenlediği drone saldırısıyla öldürüldü. İran bu olayı açıkça “savaş ilanı” olarak değerlendirirdi. Süleymani’nin ölümü, İsrail ile İran arasındaki gerilimi daha da tırmandırdı ve İran’ın bölgedeki stratejik planlarını derinden etkiledi.
Son yıllarda İran’ın nükleer programının hız kazanması, İsrail açısından ciddi bir tehdit algısı yarattı. İsrail, İran’ın nükleer silaha ulaşmasını kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak değerlendirirken, İran ise nükleer programını barışçıl olarak nitelendirip, İsrail’i bölgesel bir tehdit olarak gösteriyor.
Gerilim, 2023’ten itibaren doğrudan askeri eylemlere dönüştü. Özellikle 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e düzenlediği Aksa Tufanı Operasyonu, İran’ın bu saldırıya destek verdiği yönündeki iddialarla ilişkileri daha da gerdi.
Bu saldırılar İran’ın vekil ağını doğrudan harekete geçirdi. Lübnan’da Hizbullah’la çatışmalar artarken, karşılıklı hava saldırıları yaşandı. 7 Ekim sonrasında Lübnan sınırında Hizbullah ve İsrail arasında bir yıldan uzun süren çatışmalarda Hizbullah lideri Hasan Nasrallah dahil pek çok üst düzey komutan öldürüldü.
Tahran ve Tel Aviv yıllardır doğrudan çatışmalardan kaçınsa da iki ülke arasında geçtiğimiz yıl karşılıklı hava saldırıları yaşandı.
Geldiğimiz noktada İsrail, İran’ın nükleer ve balistik füze tesislerini; askeri karargâhlarını vurdu. Nokta atışıyla düzenlenen operasyonlarda Genelkurmay Başkanı ve Devrim Muhafızları Komutanı öldürüldü.
Uzmanlar, İsrail ve İran arasındaki çatışmanın daha da derinleşmesinin bölgeyi büyük bir istikrarsızlığa sürükleyebileceğini belirtiyor. İran’ın nükleer silah üretimini hızlandırması ya da bölgedeki vekâlet güçlerini daha aktif şekilde kullanması halinde, çatışmanın boyutları çok daha genişleyebilir. Diplomatik girişimlerin şu an için askıda olması, durumun kısa vadede yatışmasının zor olduğunu ortaya koyuyor.
Bu arada İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran ile 13 Haziran’dan bu yana devam eden çatışmalar hakkında ABD basınına açıklamalarda bulundu. ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’in İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’in öldürülmesine yönelik planını veto ettiği yönünde çıkan haberler sorulan Netanyahu, Hamaney’in öldürülmesinin iki ülke arasındaki çatışmaları sona erdireceğini iddia ederek, “Bu çatışmayı tırmandırmayacak, çatışmayı sona erdirecek” dedi.
Netanyahu, “Orta Doğu’daki herkesi terörize eden, Suudi Arabistan’daki Aramco petrol sahalarını bombalayan, her yere terörizm, yıkıcılık ve sabotaj yayan bu rejim tarafından yayılan yarım yüzyıllık bir çatışma yaşadık. İran’ın istediği şey ‘sonsuza kadar savaş’ ve bizi nükleer savaşın eşiğine getiriyorlar. Aslında İsrail’in yaptığı bunu engellemek, bu saldırganlığa bir son vermektir ve bunu ancak şer güçlere karşı durarak yapabiliriz” şeklinde konuştu.
İsrail’in gerçekten Hamaney’i hedef alıp almayacağı sorusuna Netanyahu, “Yapmamız gerekeni yapıyoruz” yanıtını verdi. Netanyahu, “Ayrıntılara girmeyeceğim ama onların en iyi nükleer bilim adamlarını hedef aldık” dedi.
İran’ın nükleer programını ortadan kaldırmaya çalışan İsrail’i desteklemenin ABD’nin çıkarına olduğunu söyleyen Netanyahu, “Bugün Tel Aviv, yarın New York. Bakın, ‘Önce Amerika’yı anlıyorum. ‘Ölü Amerika’yı anlamıyorum. Bu insanların istediği bu. ‘Amerika’ya ölüm’ diye slogan atıyorlar. Yani biz insanlığın hizmetinde olan bir şey yapıyoruz ve bu kötülüğe karşı iyiliğin savaşıdır. Amerika iyinin yanındadır, yanında olmalıdır ve yanındadır. Başkan Trump’ın yaptığı da bu ve desteğini derinden takdir ediyorum” diye konuştu.
İran’ın Katar, Suudi Arabistan ve Umman aracılığıyla Trump’tan nükleer müzakerelerde İran’ın esneklik göstermesi karşılığında acil bir ateşkes anlaşması için İsrail üzerindeki nüfuzunu kullanarak baskı yapması istediği yönünde çıkan haberler sorulan Netanyahu, “Hiç şaşırmadım. Demek istediğim, yalan söyledikleri, hile yaptıkları ve ABD’yi oyaladıkları bu sahte görüşmeleri sürdürmek istiyorlar. Bu konuda elimizde çok sağlam bilgiler var. Nükleer silahlarını geliştirmeye ve halkımıza ateşledikleri kitlesel balistik füze cephaneliklerini inşa etmeye devam etmek istiyorlar” dedi.