–Ormanlarımız yanıyor mu? Yakılıyor mu? Her ikisinde de sorumlu bulunamıyor. Suçlu bulunamıyor. Yangın söndürülemiyor. Yangın, yanacak bir şey kalmadığında kendiliğinden sönüyor. On binlerce hektar orman, yüz binlerce hayvan cayır cayır yanıp kül oluyor ve tabi ki yangına müdahale eden insanlar da onlarla aynı akıbeti paylaşıyor. İçimiz yanıyor ciğerlerimiz yanıyor. Sorumlular uyuyor.
Sakın buna da kader demeyin. Sakın buna da mukadderat demeyin. Sakın buna da ormanların fıtratında yanmak vardır, demeyin.
Bir Orman Bakanlığımız vardı, illerde bakanlığa bağlı Orman Bölge Müdürlükleri, ilçelerde Orman Bölge Şeflikleri ve buralarda görevli orman muhafaza memurları vardı. Atlarıyla ormanın her köşesini gezerlerdi. Bir balta sesi duysalar müdahele ederler kimseye göz açtırmazlardı. Köylerde orman bekçileri vardı. Bu birimler koordineli çalışırlar ve ormandan çalı kesilmesine bile müsade etmezlerdi.
O zaman da insanlar sigara içerlerdi. Ormanlarda bırakın mangal yakmayı çobanlar ateş yakarlardı ve o ateş sabaha kadar sönmezdi. Tarlalarda çalışanlar, ırgatlar ateş yakıp yemeklerini çaylarını yaparlardı ama ormanlarımız yanmazdı. En küçük bir duman görüldüğünde bekçi, ormancı, köylü, kim gördüyse anında ilgili birimlere bilgi verilir ve harekete geçilirdi. Ormanın kıymeti bilinirdi. Rant uğruna bu vahşetler yaşanmazdı.
Ne oldu o kurumlara ve o zamanki koordinasyona?
O zaman ormanı koruyan devlet, şimdi talan ediyor.
Bu sorumluluktan kurtulmak için top belediyelere atılmaya çalışılıyor. Asla doğru bir yaklaşım biçimi değil. Anayasada da yeri yok. Orman Bakanlığının görevi nedir o zaman? Rant olunca bakanlığa, yük olunca belediyeye. Bu ülke bir orman ülkesi ve bu ülkenin ormanlarını korumakla görevli bir Orman Bakanlığı var. Bu kadarını da yapamayacaksa, bakanlığı kapatıp ayrılan bütçeyi de belediyelere versinler. Ormanı keserken varsınız, satarken varsınız, yakarken varsınız da söndürmeye gelince mi yoksunuz?
Bu orman yangınlarının her yıl aynı zamanlarda ve özellikle de çok gelir sağlayacak yerlerde eş zamanlı olarak başlaması aklımıza sabotaj ihtimalinden ziyade bir terör eylemini getiriyor.
Yakalanan kişiler konuşturulmalı ve bunun arkasında kimler varsa ortaya çıkarılmalıdır. Bu basit bir eylem değildir.
Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaya yönelik topyekün bir saldırıdır. Üstü kapalı adı konmamış bir savaştır.
Cumhuriyetin 102. yılı yaklaşırken, küllerinden doğan meteliksiz bir devletin 75 yılda yaptığını, 25 yıldır sata, sata, sata bitirdiler.
Kendi kağıdını üreten bir ülke durumundan, satın alan bir ülke durumuna düştük. Nasıl oluyor bu? Kimin boynundadır bu vebal? Bizi yönetenlere ultra lüks hayatlar yaşatırken biz acımızdan ölüyoruz. Kim çalıyor bizim rızkımızı? 7/24 çalışıyoruz ama geçinemiyoruz, nedir bunun sebebi? Ormanlar bizde, akarsular, dereler, göller bizde, meralar bizde, yaylalar bizde, 4 tane deniz bizde, tarihi eserler bizde, tüm medeniyetlerin beşiği olmuşuz, 4 mevsim bizde, kaplıcalar bizde, tarım, ziraat, arıcılık, hayvancılık bizde… Eğer bizde olanlar başka bir ülkede olsa dünyaya meydan okur.
Biz ne yapıyoruz? Yalancı pehlivan gibi bizden olmayana ya da bizi eleştirene meydan okuyoruz. Tek icraat bu.
İtibardan tasarruf etmediğimiz için başka şeylerden tasarruf etmeye başladık. Bu ülkenin yangın uçağı filosunu işlevsiz hale getirdik.
Aklıma gelmişken; orman yangınlarını söndürmek madem bu güne kadar belediyelerin sorumluluğunda idiyse yangın söndürme uçakları ve helikopterleri neden Orman Genel Müdürlüğünün envanterinde. Yapılan ihaleler, kiralamalar ve alımlar neden bu kurum üzerinden yapılıyor.
Burada gülünecek miydi, ağlanacak mıydı, düşünülecek miydi?
Yanan ormanlar, asla ve asla imara açılmasın, artı yeniden ağaçlandırılsın. Bu yasa çıkarsa ormanların yanmayacağından eminim.
Şair ve Yazar Birol Yıldız Hatipoğlu